Bu camianın gayesinin “İ`layı Kelimetullah için, teşri hakkının Şari`i mutlak`a teslimi için” çaba sarf etmek olduğunu insaflı her Müslüman kabul ve tasdik eder. Çıkışından bu güne kadar ki icraatları ile ödedikleri bedellerle özellikle maruz kaldıkları işkence, boykot yılları, hüzün yılı ve İFK`ler gibi süreçlerle, Mekke dönemini adeta baştan yaşadıklarını görüyoruz. 15 Temmuz 2012 tarihli 2. İstişare toplantısına katılanların ekseriyetinin bu kanaatte olduğunu düşünüyorum.  Herkesin ortak endişesi bu arı duru hareketin bozulma, ihlas ve samimiyetini koruyamama, bunca emeğin heba olması yönünde idi.

 

Bu endişeler bende şu kanaati uyandırdı. Bırakın Mekke`de kalalım, Abdullah b. Selullarımız olmasın.  İşkenceleri, muhaceratı kaldırabiliriz ancak yeniden İFK hadisesini kaldıramayız. Yeniden Kur`an`ı başında ya da camilerde feda edeceğimiz Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Ömerlerimiz (R.A) olmasın.  Hele hele yeni cemel vakalarına hiç katlanamayız. MSP`nin başına gelenlerden ibret alalım.  Bırakalım mücahitlerimiz mücahit kalsın, müteahhit olmasınlar. Göz göre göre yeni tefessühler yaşamayalım.

 

Medine`ye gidilmezse Hayber`in nasıl fethedileceğine dair bir önerisi olanı görmüyoruz. Hayber kaleleri şimdi çok daha görkemli, Kudüs işgal altında, bunların fethi için Medine `siz nasıl bir çözüm olacağına dair de bir teklif sunulmuyor. 

 

Her Peygamber`in ıslahına çalıştığı toplum süreç içerisinde bozuldukça yeni peygamberler gönderilmedi mi? 24 bin veya 124 bin kez tekrarlanan süreç sünnetullaha uygun ise Rasulullah`ın geçtiği süreçlerden geçmemiz de kaçınılmaz olacaktır. Bu imtihan dünyasında herkes hesabını Mahkemeyi Kübra`da verecektir.  Tarih tekerrür edecek, aklı olan ibretini alacaktır. Münafıksız bir İslam toplumu tahayyülü ütopyadan ibaret kalacaktır.

 

Mustazaflar hareketinin kuruluş aşamasındaki şartlar MNP ve MSP ile kıyas kabul etmez. Mesela daha düne kadar “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” siyasi partilerin kapatılma nedeni iken şimdi sadece “şiddetin odağı olmak” kapatılma nedeni olarak kabul edilecek.  Bu durumda kurulacak bu parti bir yandan laiklik karşıtı eylemlerin odağı, diğer taraftan şiddet yerine şefkat ve merhametin odağı olmakta rakip tanımayacaktır. Bu haliyle iktidarın değil rejimin alternatifi olacağı tartışmasız hale gelecektir.  İmanından dolayı rejime karşı olanların partisi haline gelecektir.  Bu partinin süreç içerisinde yavaş yavaş bozulacağı endişesi haklı olsa da kesinmiş gibi hüküm vermek yanlış olacaktır. İşlenmesi muhtemel suçlara ceza verilemez. Belki böyle bir cürmün işlenmemesi için önlem alınabilir.

 

Numan Kurtulmuş siyasete gireceği zaman annesinin “oğlum yalan bilmezsin, hile bilmezsin ne işin var siyasette” dediği rivayet olunur. 15 Temmuz 2012 tarihli 2. İstişare toplantısına katılanların ekseriyetinin “parti kurmayın, siyasete bulaşmayın” derken anne şefkati gibi şefkatle olaya yaklaştıklarını düşünüyorum. Ancak bir temenni olarak değil kat`i bir bilgiye dayanarak söylüyorum ki oyunun kuralı haline gelen Bizans oyunları Bizans`ın torunlarına mahsus kalacaktır. Müslümanlar Bizans entrikaları ile siyaset yapmayacaklardır. Buna alışık olmayanlar bu kez şaşıracak “böyle siyaset mi olur, bunlar siyasetten anlamıyorlar” diyeceklerdir.  Mesela muhalif partilerin hayırlı faaliyetleri takdir edilecek, parti mensuplarından biri oy kaygısı ile muarızına iftira ettiğinde disipline sevk edilecek belki partiden ihraç edilecektir.  İlk defa yalan bilmeyen hile bilmeyenlerin bir partisi olacaktır. 

 

Bir hacı amca ilçe belediye başkanlığına aday olan oğlunu bana övüyordu. Oğlunun yalan, hile, hurda bilmediğini çok dürüst olduğunu söylüyordu. Mutlaka seçileceğini ve ilçeye çok faydalı olacağını anlatıyordu.  Ben hacı amcaya “amca, eğer oğlun dediğin gibi ise merak etme bırak seçilmeyi aday bile etmezler demiştim.” Gerçekten oğlu öyleymiş ki partisi onu aday dahi göstermedi.  Nitekim “davet” üzerine çok mükemmel bir eseri olan kendisi de saygın bir davetçi olan A.C hocamı da müftü olduğu dönemde müracaat ettiği parti adaylığını kabul etmemişti.  Hocam bana “ Bir rofiyi (tilki bana tercih ettiler” demişti.

 

Benim parti aleyhtarlığımı bilen partici arkadaşlarım, parti karşıtı yazı ve söylemlerimle şimdi çeliştiğimi düşünebilirler.  Belki de doğru yolu bulduğumu “yola geldiğimi !.” düşünebilirler. Şimdiden söylüyorum böyle düşünürlerse yanılırlar.  Ben hala görüşlerimde ısrarlıyım. Benim cephemde değişen bir durum yok. Ben de onlara “ilk kez bir siyasi parti bizim yolumuza geldi” derim.

 

Rabbim yollarımızı ayırmasın. Vesselam.