Tarsus'umuza özel bir zeytin türü olan sarı ulak zeytini, tad, lezzet ve yağındaki eşsiz aromasıyla türlerinden daima ayrı tutulur.
Bölgemizde geçen ay sarı ulak zeytinin hasat mevsimiydi. Yıllık zeytinimizi almak için zeytin pazarına gittim.
En çok zeytinin olduğu, Gemliğinden, Hatay'ından, Mut zeytininden tutun envai çeşit zeytinlerin olduğu, zeytinyağlarının dizildiği, el ile kırılıp kurulan zeytinlerin dizili olduğu tezgâha yanaştım.
Sarı ulak zeytini tüm zeytinlerin içinde parlaklığı, güzelliği, cazibesi ve albenisiyle ben buradayım diyordu.
Daha yirmili yaşlarda olan satıcıya fiyat sordum. Satıcı fiyatı söyleyince, öyle bir şaşırdım ki Kemal Sunal filmlerindeki meşhur 'ne oli, ne oli' repliğini söyledim.
Satıcı da Keloğlan'ın 'Uyan, uyan, uyan, aç gözünü' türküsünü söylemeye başladı.
Yeşil zeytinin kilosunun 120 lira, zeytinyağının 5 litresinin 2 bin lira olduğu bir memlekette yeniden uyumak en doğrusu dedim.
Eski maliye bakanımızın 27 Aralık 2021 yılında; 6 ay uyuyun, sonra uyanın, her şey çok farklı noktalara gidecek demesinin üzerinden iki yıl geçti.
İki yıl önce 11 TL olan mazot 37 TL, 218 lira olan mutfak tüpü 600 TL, 5 litresi 150 TL olan zeytinyağı 2000 TL, kilosu 30 TL olan süzme peynir 125 TL, torbası 150 TL olan un 800 TL oldu.
Ev kiralarının asgari ücreti geçtiği, emekli maaşının 7500 lira olduğu ülkemizde insanların geleceğe umutla bakmalarını beklemek, abesle iştigal etmek olur.
Ticaretle uğraştığımızdan dolayı, az çok gelen zamları vatandaştan daha önce görüyoruz.
Altı ayda bir medyayı ve toplumu meşgul eden aylarca süren asgari ücret tespit komisyonları, daha asgari ücreti açıklamadan tüm ürünlere zam geliyor.
Tüm firmalar, gelecek zamları ve girdilerini hesaplayıp, ürünlerine zam yapıyorlar. Açıklanan asgari ücret ve emekli zamları ilk başta bir heyecan oluştursa da sonuçta dönüp dönüp aynı yere, daha büyük sorunlara dönüşerek toplumun ruh halini, dengesini bozuyor.
Asgari ücrete %45 zam gelirse, tüm ürünlere %50 zam geliyor.
Asgari ücretli zamlardan sonra bırakın kâra geçmeyi, %5 zararda oluyor. Altı aya kadar tekrar enflasyon, tekrar zam, böyle kısır bir döngü halinde gidip geliyor.
Geçen haftalarda Yahudi bir yazar, İbranicede 'Sabır' kelimesinin olmadığını anlatıp, karşısında bulunan sunuculara, örnekler vererek sabır kelimesini anlatmaya çalışıyordu.
Ben de mevcut uygulamalardan dolayı ülkemizde 'Ekonomi' diye bir terimin olmadığına inanmaya başlayanlardanım.
Türkiye'de; sırtımıza bindirilen vergi yükünden başka karşılığı olmayan, kölelikten daha beter bir sistemin çarkları arasında, insanca yaşayabilmek, insan kalabilmek Guinness rekorlar kitabına girmek kadar zor.
Üç tarafı denizlerle çevrili, dört mevsimin yaşandığı, ölülerin bile vergi kıskacından kurtulamadığı, esen yelden dahi gelir elde edilen, hareket halinde olan canlı ve cansız her şeyin hazineye, istekli veya isteksiz katkısının olduğu bu ülkede, ekonomik darboğazın devam etmesi, insanı hayrete düşürüyor.
Geçmişte kölelerin sırtlarına kamçılar inerdi, bizim ise anbean tüm hücrelerimize, ekonomik kamçılar inmektedir.