Malum, Cumhuriyetin 101. yılına girdik. Gerçi Cumhuriyet dediğimiz rejim de bir çeşit değil ki… Çünkü adları cumhuriyet olsa da içerikleri birbirinden farklı olan çok sayıda rejim vardır. İsmi ile müsemma olan cumhuriyet, yani cumhurun iradesinin tecellisi olan cumhuriyet ise, yeryüzünde var mı, bir araştırmak gerekir.

Türkiye’nin rejimi de cumhuriyet ile asla bağdaşmayan bir içeriğe sahiptir. Bir cumhuriyet düşünün ki, anayasasını darbeciler yapmış ve cumhur da olsa, kimsenin dokunamayacağı kutsal maddeler içermektedir. Irkçılığı ve inkârcılığı da cabası…

Türkiye’de değilim, ama Cumhuriyeti kutlama törenlerini canlı yayınlardan izledim. Liderlerin demeçlerine ve partilerinin sosyal medya hesaplarındaki paylaşımlarına baktım. Değişik şahsiyetlerin ve kesimlerin yayınladıkları mesajları okudum. Gazetelerin internet sayfalarına göz attım. Cevabını aradığım soru şu idi: Cumhuriyeti olduğu gibi kimler tanımış ve kimler tanıyamamıştır?

Örneğin, CHP’lilerin neşesine diyecek yoktur. Çünkü 101 yıldır aşağılıyor ve hakaret ediyor olmalarına rağmen, dün “mürteci” deyip darağaçlarına astıkları, topluca öldürdükleri, zindanlara attıkları ve işkencelerden geçirdikleri Müslümanların bugünkü çocuklarının başörtülerini, çarşaflarını, cübbelerini, takkelerini ve sakallarını aslanlı yola paspas yaparcasına Anıtkabir’e doluştuklarına şahit oluyorlar.

Öte yandan DEM bile Laiklik ortak paydasında kurulu rejimle buluşuyor olmasına rağmen, şimdiki cumhuriyete olan memnuniyetsizliğini, yerine demokratik bir cumhuriyeti inşa edecekleri şeklinde izhar ediyor.

Hatta rejimin inanç ve yaşam tarzlarını kendileri için bir sorun olarak görmediği diğer kesimler bile daha fazla hak ve özgürlük talebinde bulunabiliyorlar.

Fakat başından beri en büyük mağduriyeti yaşıyor olmalarına rağmen en amaçsız, en ilkesiz ve en ezik kesimin biz Müslümanlar olduğunu görüyoruz. Çünkü Cumhuriyetin banisinin 101 yıl önce boyunlarına astığı “mürteci” yaftasını söküp atacağımıza, inançlarından ötürü öldürülen on binlerin ve zulüm gören milyonların hesabını soracağımıza ve günlük olarak yapılan hakaretlere “dur” diyeceğimize, birçoğumuz cellatlarına hayran bir şekilde çarşaflarını, başörtülerini, sarıklarını, cübbelerini ve sakallarını Aslanlı Yola paspas yapa yapa Anıtkabir’e doluşuyorlar.

Müslümanların bu zillete düşmüş olmalarının bir nedeni de şüphesiz ki, Hz. Muhammed’in (sav),  haksızlıklar karşısında susmaları ve üstüne üstlük Hakk’ı eğip bükmeleri nedeniyle adını “dilsiz şeytanlar” koyduğu din adamlarıdır, âlimlerdir.

Bu itikadî sapmada, adaleti inşa edeceklerine ve dolayısıyla rejimin zulümlerine son vereceklerine dair vaatleri nedeniyle iktidar yapılanların payı da unutulmamalıdır.

Son zamanlardaki en yoğun itikadî sapma, dolayısıyla putperestlik de Türkçülük-Milliyetçilik ve Devletçilik yoluyla gerçekleşmektedir. Gerçi önceleri de bunlar vardı, ama şimdiki gibi Müslümanları kuşatmamıştı. Örneğin, bugün Anıtkabir’i tıka basa dolduranlar, bizim bildik Kemalistler değildir. Aksine arı duru İslam yerine beyinleri Milliyetçilik ve Devletçilik gibi cahili değerlerle iğfal edilen Müslümanlardır. 

Cumhuriyetin ikinci yüzyılını da azgın azınlığın tahakkümü altında ve günlük hakaretlerine maruz bir şekilde yaşamak istemiyorsak, imanımızla mütenasip bir hayata talip olmalıyız. Bunun da zillet ile izzet arasında bir tercih olduğunu biliyoruz…