Önceki iki yazımda peş peşe Sayın Devlet Bahçeli’nin el sıkmasının doğurduğu tepkileri, ümitleri ve soruları tartışıyorken, bu hafta da kendisiyle devam etmek zorunda bıraktı.

Diyebilirim ki, barıştan yana olanlar Salıyı Çarşambaya bağlayan gece ümitle uyurlarken, şiddetten, kandan ve düşmanlıktan beslenenler de ya öfkeden uyuyamadılar ya da kâbus dolu bir gece geçirdiler.

Yıllar önce Erdoğan kefenini giymiş ve inkâr politikalarını sonlandırdıklarını ilandan sonra Kürtçe TV ve Kürtçe seçmeli gibi Cumhuriyet tarihinin birkaç devrimci adımını atmıştı. Ancak o zaman kötüler akamete uğratmayı başardılar.

Kaldı ki, o zaman inkâr politikalarının mimarı CHP karşı koymuş, sözde Kürtlerin savunucu olan HDP CHP’den daha katı bir muhalefet yapmış ve Bahçeli de meydanlarda ip atıyor ve Öcalan için darağacını işaret ediyordu.

Salı günü şahit olduğumuz gibi, “Öcalan, darağacına” diyen Bahçeli gitmiş ve yerine, “Öcalan, Meclis’e” diyen Bahçeli gelmişti.

En çok şaşıranlar da hemen hemen her konuşmalarında, “İmralı’daki irademizin üstündeki tecride son verilsin” çağrısında bulunan DEM’lilerdir. Çünkü onlar tecridi bile beklemiyorken, Bahçeli onlara, Öcalan’ın Grup Toplantılarının onur konuğu olabileceğinin müjdesini veriyor. DEM, bunu bir müjde olarak mı alacak, yoksa bir kara haber mi, göreceğiz.

Ama şu bir gerçektir ki, DEM, hiçbir zaman şimdiki gibi kendisini silah veya siyasetten birini tercih etmek yönünde sıkıştırılmış görmemişti.

Barış, hak, adalet, demokrasi ve halkların kardeşliği gibi kavramları dilinden düşürmeyen DEM’den kamuoyunun beklediği, tabii ki, tercihini pratikte de bu değerlerden yana yapmasıdır. Aksi halde özellikle Kürtlerin gözünde CHP’den bir farkı kalmaz. Bunun da ne anlama geldiğini iyi bilirler.

Bahçeli’nin de gövdesini taşın altına koyması ve Erdoğan’ın tam destek beyanı, derken hepimizin zihninde o kadar soru da uçuşuyor ki…

Sanırım, çoğu kişi itiraf edemezse bile, herkesin aklına gelen ilk soru, Bahçeli’nin bunda samimi olup olmadığı idi. Bana öyle geliyor ki, ilk sarsıntıdan sonra, toplumun çoğunda, Bahçeli’nin bunda samimi olduğu kanaati oluştu.

Soru diyoruz da bir süre sorularla boğuşacağımız da kaçınılmaz görünüyor.

Benim için sıradaki ilk soru da diyelim ki, DEM de şiddet ile arasına mesafe koydu, ama PKK şiddette diretti. Veya her ikisi de şimdiki konumlarında ısrar ettiler, hükümet de gasp edilmiş hakların iadesinden vaz mı geçecek, yoksa özlemini duyduğumuz toplumsal barışın sağlanması adına hakları iade edip, şiddette direten PKK ve DEM ile yeni bir sayfa mı açacak?

Bendeniz Erdoğan ve Bahçeli'nin gündeme dair sözlerini muhatapların karşılama biçimlerine göre iki şekilde görüyorum. 

Bu sözler öyle ki, tutan ele göre hem gül olabilir ve hem de zamana ayarlı bomba...

Toplumun kahir ekseriyeti, istisnasız bütün partilerin birbirlerini gül ile ve tabii ki, gönülden karşılamalarını candan arzu ediyor. Şimdi söz Meclis'te. 

Meclis bu kez de bir bütün olarak barıştan yana onurlu bir duruş ortaya koyamazsa,...