Selamlaşmayı, el sıkmayı ve göz göze gelmeyi, toplum olarak ne kadar da özlemişiz.

TBMM’nin açılışında MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin DEM’in sıralarına gidip el sıkması birden bire bir barış havası estirdi.

Haklı olarak soruyorsunuzdur, “savaş mı var ki, barış havası essin?”

Bahçeli’nin şimdiye kadar PKK ile ilişkisi nedeniyle DEM’i defalarca terörle birlikte andığı gerçeğini düşündüğümüzde, karşılığının bu kelime olduğunu görürüz.

Kendi adıma söyleyeyim, bizler gibi haktan ve adaletten yana olan herkes için Bahçeli’nin bu eylemi takdire ve tebrike şayandır. Ancak bilmemiz gerekir ki, inkâr politikalarının kadim kardeşliğimizde açtığı fetret dönemini sona erdirip, böylece ülke olarak özlemini duyduğumuz toplumsal barışı sağlayabilmemizin biricik yolu Kürtlerin elini sıkmaktan geçmektedir.

İster eski adıyla “Kürt Sorunu” diyelim veya ister Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın yeni deyimiyle “Kürtlerin Sorunları” diyelim, çözüm bekleyen kanlı bir sorunumuzun olduğundan hiçbirimizin şüphesi yoktur.

Maalesef diğer bir sorunumuz da, yeni adıyla söyleyelim, Kürtlerin Sorunlarını kimin ve kimlerin nasıl çözecekleri konusunda hala bir uzlaşma sağlayamamış olmamızdır.

Önceki Çözüm Sürecinde sadece PKK’nın ve onun siyasi uzantısının muhatap alınmış olması, büyük bir hata idi.

Bugün de eğer yeniden bir adım atılmak isteniyorsa, bunun muhatabı şu veya bu partiden önce bütün Kürtlerdir.

Kürtlerin siyasi temsillerini de doğru okumamız gerekir. Kürtler, ne yazık ki, “denize düşenin yılana sarılması” gibi bir hal yaşamaktadırlar. Çünkü bir tarafta gasp edilen haklarını iade etmeye yanaşmayan partiler ve diğer tarafta Kürtlerin haklarını kendi kanlı emellerine alet edenler. Kürtler, bu acı tecrübelerden ders çıkarmış olmalılar ki, temel insani hakları esas alan bir anlayışın geliştiğini görüyoruz.

Yalın söz ve sorularla devam edelim…

Dünden bağımsız olarak bugün için soralım: DEM’in ve dolayısıyla PKK-YPG’nin Kürtlerin sorunlarını çözmek gibi bir öncelikleri var mıdır?

Bu konudaki düşüncemi daha önce birkaç kez açıklamıştım. Şimdi bir daha açıklayayım: DEM-PKK-YPG için bir Kürt’ü İslam’dan koparmak, bütün Kürtlerin sorunlarını çözmekten çok daha önemlidir. Kürtlerin sorunlarını da bu emeline ulaşmanın bir aracı olarak kullandığı içindir ki, elinden geldiğince çözümü engelleyecektir. Bir yandan Anadilde Eğitim diye bağırırken, diğer yandan Kürtçe Seçmeli Dersi bile boykot etmelerinin nedeni de budur. El sıkma olayından sonra DEM’in hemen İmralı’yı adres göstermesi de bunun delili değil mi?

DEM’in de hala çözümden yana olmadığının diğer bir delili de, inkâr politikalarını ilk olarak dillendirip resmen kaldırmakla yetinmeyen, bu doğrultuda birkaç devrimci adım atma cesaretini de gösteren Erdoğan’ı Kürtlerin baş düşmanı olarak bellerken, inkâr politikalarının mimarı ve dolayısıyla Kürtlere yönelik katliamların ve asimilasyonun faili olan CHP ile ittifak yapmasıdır.

Oysa her aklıselim sahibi bilir ki, eğer mesele Kürtlerin sorunlarının çözümü ise, Ak Parti ve hatta MHP ile bile önemli bir yol almak mümkün, ama hala bir özeleştiri yapmamış olan CHP ile asla… Dolayısıyla isteriz ki, CHP de bir özeleştiri yapsın ve gasp edilen hakların iadesi konusunda samimi olsun.

DEM için de arzumuz, artık tercihini dilinden düşürmediği hak, adalet ve barışın tesisinden yana yapması ve malum sorunları da elini sıkanlarla birlikte çözmeye çalışmasıdır.

Devam edeceğiz…