Müslümanlar, dinlerinin yerine tarihlerini ölçü aldıkları sürece…

Müslümanlar…

Yani diliyle, “La ilahe illallah Muhammed Resulullah” diyen bizler.

Yani, “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet eden” bizler…

Bugün yeryüzünün en fazla kanı dökülenleri biz Müslümanlarız…

Bugün, yeryüzünün ırzına en fazla geçilenleri ve tecavüz edilenleri biz Müslümanlarız...

Bugün yeryüzünün kanı en ucuz olanları biz Müslümanlarız…

Bugün yöneticileri en zalim olanlar biz Müslümanlarız…

Bugün yeryüzünün en fazla zulüm görenleri biz Müslümanlarız…

Bugün yeryüzünün en zengin topraklarına sahip olup da bu zenginlikleri gerek zalim yöneticileri ve gerekse onlara da hükmedenler tarafından en fazla gasp edilenler biz Müslümanlarız…

İlahı, Kutsal Kitabı, Peygamberi ve dahi onuru en fazla aşağılananlar ve hakarete uğratılanlar biz Müslümanlarız..

Ve bütün güçlerini maruz kaldıkları bu kötülüklere karşı kullanıp izzetlerini kurtarmaları gerekirken, güçlerinin çoğunu birbirine karşı kullananlar da biz Müslümanlarız…

Öyle ki, bu zilletimizden cesaret alan düşmanlarımız, din kardeşlerimize yönelik tecavüzlerini, cinayetlerini ve kısaca envai çeşit vahşetlerini bizlere canlı canlı izletirlerken bile, bizler mezhepçiliğimize, milliyetçiliğimize, devletçiliğimize ve dünyevi çıkarlarımıza kısa bir ara vermiyoruz…

Aksine soykırımcılarınkinden tefrik edilemeyecek bir dil kullanıyoruz. Medya ve televizyon kanalları tamamen işgal edilmiş ve soykırımcıların dilini kullanıyorlar. Varlıklarını Müslümanların maddi ve manevi imkânlarına borçlu olan medya kuruluşlarında bile hakikati seslendirenler artık istisnadır.

Şu bir gerçektir ki, kurtulmaya muhtaç olanlar ve acınması gerekenler, Gazze'de, Lübnan'da ve dünyanın diğer yerlerinde maruz kaldıkları zulümlere karşı direnenler değil, sorumluluklarını yerine getirmeyen bizleriz. Çünkü onlar, başlarına nelerin gelebileceğini bile bile tercihlerini Allah’tan yana yapmışlardır.

Biz Müslümanlar şimdiki duruşumuzla, tıpkı Hz. Musa'nın dönemindeki İsrailoğullarını canlandırıyoruz. Kur’an’ın bize bildirdiği gibi, o zaman da kimisi Hz. Musa’ya, “sen haklısın, ama bizim karnımızı Firavun doyuruyor” demek suretiyle zımnen Firavunu Rezzak yerine koyarken, kimisi de, “sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız” diyor ve yapması gereken işi başkalarından bekliyordu.

Sonuç olarak, israil Gazze’de başladığı soykırımla yetinmeyerek, açtığı yeni cephelerle Müslümanları öldüredursun, çoğumuzun yaptığı en büyük iş, israilin öldürdüğü kişileri ait oldukları mezheplere, milliyetlere ve devletlere göre ayırmak ve en kötüsü de bazı cinayetlere sevinmek…

Yukarıda da dediğim gibi, soykırımcıların kardeşlerimizin ırzına tecavüzlerini bize canlı canlı izletmeleri bile, çoğumuzu mezhepçiliğimizden, ırkçılığımızdan, ihtiraslarımızdan ve tarihteki olayları Allah'ın hükümlerinin önüne geçirmemizden alıkoymaya yetmiyor.

Bu girdaptan kurtulmanın yolu tabii ki var: Mezhepçilikten ve milliyetçilikten arınmak... Tarihteki ve günümüzdeki olayları İslam'ın adaleti çerçevesinde değerlendirmek... Şimdiye kadar yapageldiğimizin aksine, şiddetimizi zalimlere karşı kullanmak ve merhametimizi de birbirimizle paylaşmak…