Adı Cumhuriyet, ama özü faşizm, despotizm ve ırkçılık…

Cumhuriyet; cumhurun, kendi iradesini idaresine yansıttığı rejimin adıdır. Bir rejim eğer o ülkede yaşayan çoğunluğun iradesine rağmen ise, cumhuriyet olarak anılması bir aldatmacadır…

Sadece mevcut anayasa bile, Türkiye'nin bir cumhuriyet değil, bir darbe rejimi olduğunun delilidir.

Adı “Cumhuriyet” olarak kurulan bu rejimin ne olduğunu bilmemiz için başa gitmemiz ve Mustafa Kemal'in, “cumhuriyet” adını verdiği rejimi nasıl kurduğunu öğrenmemiz gerekir.

İcraatlarından da açıkça anlaşıldığı gibi, Mustafa Kemal bir cumhuriyetçi değildi. Haliyle sözün burasında, “Mustafa Kemal cumhuriyetçi değil idiyse, ne idi?” diye soruyorsunuz haklı olarak. Cevap olarak şu kadarını söyleyebilirim: Birinci Meclis’i keyfi olarak feshetmenin ve ikinci Meclis için seçilecek vekillerin hepsini bizzat tespit edip seçtirmesinin adı ne ise, Mustafa Kemal odur.

Bunun içindir ki, Mustafa Kemal ve ardılı olan darbeciler, Cumhuriyeti her daim cumhurun kafasına vurdukları bir tokmak ve cumhurun iradesini çiğneyen bir çizme olarak kullandılar. Bununla da kalmadılar, Atatürk'ün adaletle, cumhuriyetle bağdaşmayan ilkelerini de anayasaya yerleştirip, bir "Amentü" gibi dayattılar. 

Ancak Mustafa Kemal’in başında olduğu CHP’nin boyun eğdirmek için gerçekleştirdiği onca kıyıma, katliama, sürgüne ve inkâr politikalarına rağmen millet boyun eğmedi ve her zaman bu sömürge uzantısı partinin karşısındaki diğer partileri seçti.

HÜDA-PAR Genel Başkanı Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu da darbe anayasasına getirdiği eleştirilerle cumhurun hala baskı altında tutulan iradesinin tecellisi ve arzusu değil mi?

Bu açıklamalar, yüzyıldır cumhuriyet adına cumhurun iradesini gasp eden azgın azgınlığın zulüm çarkına bir çomak gibi saplanmış olmalı ki, sırtlanlar gibi saldırıyorlar…

Tabii, burada en büyük sorumluluk AK Parti’ye düşmektedir. Çünkü milletin kendi iradesine sahip çıkması, AK Parti Döneminde zirve yapmıştır. Bununla milletin AK Parti’den beklediği biricik görev, adaleti esas alan sivil bir anayasa yapmak suretiyle, cumhurun iradesini idaresine yansıtmaktır.

AK Parti’nin de bundan böyle yapması gereken iş, milletin emanetine riayet etmek ve milletin, diğer bir ifade ile cumhurun iradesini idaresine yansıtmaktır!

Bu yönde adım atanların veya atmak isteyenlerin ölümü de göze almaları gerektiğinin tabii ki, bilincindeyiz. Dolayısıyla cumhura sahip çıkmak ve ona layık olmak bu kadar zor, ama gerçekleştirilemez değildir… Zaten cumhur da, izzetiyle, şerefiyle ve haysiyetiyle yaşamak istemenin yolu da buradan geçmek olduğunu darbelere karşı duruşuyla göstermedi mi?

Hakkını teslim etmek gerekir ki, Erdoğan, seleflerinden Demirel gibi, her darbe olduğunda şapkasını alıp giden bir lider olmadı, aksine her defasında canı pahasına darbecilere direndi. Diğer bir gerçek de, milletin kendisini bu onurlu duruşunda yalnız bırakmadığı ve canı pahasına yanında yer aldığıdır.

Sonuç olarak gün, AK Parti’nin, dolayısıyla Erdoğan’ın verdiği sözü yerine getirme günüdür. Gün, cumhurun emanetine riayet etme günüdür. Gün, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında müstemlekeye, müstemlekecilere ve darbe anayasasına son verme günüdür. Gün, Türklerle Kürtlerin kadim kardeşliğinde bir fetret dönemine yol açan politikaları tarihin çöplüğüne atma günüdür. Ve gün, kendisinin adını, “Türkiye Yüzyılı” koyduğu önümüzdeki yüzyılda Türkiye’yi barış, güven ve esenlik yurdu yapacak adil bir anayasayı yapma günüdür.

Bugüne kadar her türlü vesayete ve darbelere direnenlerden milletin haklı olarak beklediği, iktidarlarını kendilerine verilen emanete riayetle taçlandırmalarıdır. Aksi halde hayır ve dua ile anılmayacaklarını kendileri de biliyorlar.

Desteğimiz, temennimiz ve duamız, tabii ki, cumhurun emanetine layık olmaları yönündedir.