Yaşadığımız bu zilletin kelimelerle tarifini yapabilenimiz var mı?

Müslümanlar olarak, bir zamanlar dinlerini tahrif edenlerinkine benzer bir süreci yaşadığımızın farkında mıyız?

Örneğin, Allah Cumartesi günü balık avlamalarını yasakladığı için, o gün balıkları kaçamayacakları şekilde bir köşeye sıkıştıran ve ertesi gün de onları avlayanlar gibi, bizim de israil ile ticareti doğrudan değil de, dolaylı olarak yapanlarımız az mı? Diğer bir kısmımız da ödediğimiz her kuruşun masum insanlara birer kurşun olarak kullanıldığını bile bile siyonistlerin ürünlerini almıyor ve onlarla alış veriş yapmıyor mu?

Bazılarımız dilimizle geveleyip dursak da amellerimizle Olduranın, Öldürenin, Kahharın ve Rezzakın Allah değil de, ABD ve israil olduğunu göstermiyor muyuz?

Bu zelil durum, maalesef gayrimüslim dünya için daha az, Müslüman dünya için daha çok geçerlidir. Çünkü gayrimüslim dünyadan soykırıma karşı yükselen sesler, Müslüman dünyadan yükselen seslerden daha gürdür!

Geçen 7 Ekim’den beridir Müslümanlar olarak tarif edilemeyecek kadar kötü bir sınav veriyor olmamız da bunun delili değil mi?

Bu gerçekliğimizden hareketle kendimize soralım: Dernek, vakıf, cemaat, parti, hükümet, devlet, şeyh, kral, başkan, cumhurbaşkanı ve kısaca adı ve unvanı ne olursa olsun, eğer tercihimizi adaletten, Allah’tan yana yapmış olsaydık israil hala her gün onlarca masum insanı öldürebilecek ve esir aldığı insanlara bile tecavüz edebilecek miydi?

Genelde insanların ve özelde biz Müslümanların bu zelil halleri de gösteriyor ki, bugün bazı insanlar için dünyevi menfaati gözetmenin diğer adı, israil’dir. Bugün tağutun diğer adı, israil’dir. Bugün kıblenin diğer adı, israil’dir!

Nitekim Allah’a olan kulluğumuzu; secdemizi ve rükûumuzu, neredeyse namazla sınırladığımız içindir ki, Kâbe’de dahi Gazze’deki kardeşlerimize dua edecek kadar bir özgürlüğümüzün olmadığı ve Kâbe’deki işgalin Kudüs’teki işgalden çok daha katı olduğu gibi gerçekler uykularımızı kaçırtmaya ve bizi tağutlara karşı kıyam etmeye yetmiyor.

Ne yazık ki, bu gelgiti çoğunluk olduğumuz Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde de yaşıyoruz, Avusturya gibi az olduğumuz ülkelerde de…

Tarihin de kaydettiği gerçek şu ki, bu zilletten kurtulmanın ve onuruyla yaşamanın yolu da, insanın iradesini fıtratıyla barışık bir şekilde kullanmasından geçmektedir.

“Andolsun zamana ki, insan gerçekten ziyan içindedir. Ancak, iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.”