Geçenlerde tam da müstemleke ülkelerdekine benzer bir olay yaşandı Türkiye’de.

Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin, Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı okullar üzerinde söz sahibi olmaya yeltenince, Fransa ve onun Türkiye’deki yerli uzantıları Türkiye’ye “müstemleke ülke” muamelesi yaptılar.

Tekin’in işlediği suç da Fransa’nın Türkiye’deki Büyükelçiliğine bağlı olarak faaliyet gösteren Fransız okullarını uluslararası anlaşmalara uymaya davet etmesi…

Emperyalistlerin eğitimi başkalarına karşı nasıl bir silah olarak kullandıklarını sömürgelerinden ve hala üzerinde nüfuz sahibi oldukları ülkelerde izledikleri eğitim politikalarından açıkça görebiliyoruz. O ülkelerde açtıkları okullara dokundurtmazken, onların eğitimine doğrudan müdahale ediyorlar. Müfredatlarını da o ülke insanlarının dinine, diline, tarihine, kültürüne ve adetlerine varıncaya kadar her şeylerine müdahale edecek bir içerikte hazırlatıyorlar. Karşı bir tepki oluşmasın ve bir tepki oluştuğu takdirde kolayca bastırılsın diye gerekli önlemleri almayı da ihmal etmezler. Örneğin, Milliyetçilik, o ülkelerdeki etnik ve dini aidiyetlerin birbirileriyle çatıştırılmaları ve o ülkelerde gerek devşirdikleri ve gerekse kendileriyle amaç ve inanç birliği içinde olan unsurları harekete geçirmeleri, bu önlemlerden birkaçıdır. Mesela, ABD’nin 27 Aralık 1947’de Türkiye ile yaptığı Fulbright Anlaşması da bu bağlamda bir müstemleke vesikasıdır.

Sözü eğip bükmeye gerek yok! Türkiye’ye apaçık müstemleke muamelesi yapıyorlar.

Fransa ile yaşadığımız bu son olay da bunun bir diğer örneğidir.

Önce Bakan Tekin’in konu ile ilgili olarak değişik yer ve zamanlarda yaptığı açıklamalar:

“Biri Fransız, biri Alman ve biri İtalyan olmak üzere 12 yabancı okul var… Diğerleriyle sorunumuz yok, ama Fransa ile var. Fransa'nın bir sömürgeci güce yakışır şekilde davranıp Türkiye'de iki okul daha açması ilginç... Bu okulları açarken, 'Biz buraya sadece Fransızları kabul edeceğiz' demelerine rağmen, şu anda öğrencilerin yüzde 90'ı Türk vatandaşı… Büyükelçiyi davet ettik, geldi, 'ilk fırsatta çözeceğiz' dedi... Ancak sözünün üzerinden 7-8 ay geçti, hala lütfedip bizi muhatap almıyorlar. Kısacası kibirliler.. Okula müfettiş gönderiyoruz, 'Türk öğrenci var mı' diye, içeriye almıyorlar ve 'siz bizi denetleyemezsiniz' diyorlar. Ben de diyorum ki, “ya kardeşim bak biz sizin müstemleke sömürge, sömürdüğünüz ülkeler gibi değiliz, bağımsız ve milli bir devletiz… Bunun üzerine biz de resmi yazı gönderdik, 'okullara Türk öğrenci alamazsınız' diye. Şimdi de büyük köşe yazarlarına yazılar yazdırıyorlar. Öyle saçma sapan bir yazı yazmış ki mesela çok büyük bir gazeteci diyor ki, 'Milli Eğitim bu okullarda din kültürü dersi veremediği için okulları kapatıyor.' Gerçekten ahlaksızca bir yalan bu.”

Peki, müstemleke kafalı gazeteciler görevlerini yapar da müstemlekeci sanatçılar, akademisyenler ve iş insanları geri durur mu?

Örneğin, müstemlekecilerin şövalyelerinden Celal Şengör, Türkiye’ye müstemleke muamelesi yapan Fransa’ya, “neden okullarınızı ilgili bakanlığımızın denetimine kapalı tutmakla bağımsızlık ve egemenlik hakkımıza tecavüz ediyorsunuz?” diye hesap soracağına, Türkiye’nin egemenliğini savunan Tekin’e, “ellerini Fransız okullarından çek!” diyecek kadar efendileri adına salya dökebiliyor.

Durumdan vazife çıkaran şövalyelerden biri de iş insanı Güler Sabancı… Efendilerinden emir almışçasına Bakan Tekin’i ziyaret edip, “müfredatı bir yıl erteleyin” diye emir verebiliyor.

Sonuç…

Cumhuriyetin ilk yüz yılını müstemleke olarak geçirdik, bari önümüzdeki yüz yılı özgürce geçirelim. Tabii, bunun için de Bakan Tekin’i bu onurlu duruşunda yalnız bırakmamak ve en azından müstemlekeci şövalyeler kadar aktif olmak gerekir. Aksi halde Tekin’in yerine emirlerine amade yeni bir Bakan getirmeleri hiç de zor değil…