İşgalci israil’in 7 Ekim’de karadan, havadan ve denizden başlattığı saldırılar şiddetlenerek üçüncü haftasına girerken, Birleşmiş Milletler Teşkilatı da buna dair raporunu sundu ve vahşetin adını “soykırım” olarak dünyaya duyurdu.
Şahit olduğumuz gibi, birkaç istisna dışında Batılı ülkeler, bütün imkânlarıyla birlikte israil’in yanında olduklarını bildirdiler. Bazıları savaş uçakları, savaş gemileri ve asker de gönderirken, katil Netanyahu’yu bizzat ziyaret edenler de oldu.
Bu arada Müslüman olmamakla birlikte Kolombiya ve Venezuela gibi insani bir duruş sergileyerek, İşgalcinin elçisini kovanlar da oldu.
Ancak içimiz kan ağlayarak belirtelim ki, en zelil ve en onursuz duruşu İslam Ülkelerinin liderleri sergilediler. İstisnaları varsa, onları da biliyorsunuz.
Fakat şu bir gerçektir ki, küfrün yekvücut olarak gerçekleştirdiği soykırım karşısında liderlerimizle birlikte biz Müslümanlar hala bir hiçiz! Yani o kadar zelil bir haldeyiz…
Şunu açıkça belirtelim ki, israil’e silah yardımında bulunan Batılı ülkeler nasıl ki, bu soykırımda suç ortağı iseler, israil’e ihracat yapan İslam Ülkeleri de bu soykırımda suç ortağıdırlar. Evvela Müslümanlar ve saniyen tarih, bu soykırıma karşı yükümlülüklerini yerine getirmeyen liderleri affetmeyecek ve belki lanetle anacaktır!
Liderlerimiz böyle iken biz bireyler de fazla bir şey yapamadan ağlaşıp duruyoruz.
Geçenlerde Koyuncu İsmet Baba isyan içinde ve özetle soruyordu: “Neden İslam Ülkeleri hala bir toplantı bile yapamadılar? Neden bütün liderler birlikte veya birer birer Mescid-i Aksa’da bir vakit namaz kılmadılar ve kılmak için harekete geçmiyorlar?”
Peki, liderlerimiz böyle de biz onlardan iyi miyiz?
Örneğin, katil israil’e desteklerini bildiren şirketlere bireysel ambargo uygulayacak kadar onurlu bir duruşumuz var mı?
İşgalci israil’e desteğini açıkça ilan ettiği için, ismini de verelim… Mesela, ödediğimiz her kuruşun kardeşlerimize bir kurşun olarak gittiğini bile bile Mc Donalds ve benzerlerini tıka basa dolduranlar biz Müslümanlar değil miyiz?
Dolayısıyla asıl acımamız gerekenler, inançlarından ödün vermeyen ve inançları uğrunda can veren, gazi olan ve zulüm gören Filistinli kardeşlerimiz değil, biziz.
Bir yandan halihazırda soykırımcılarla olan ilişkileri nedeniyle suç ortağı liderlerimiz uyarırken, diğer yandan kendimizin de “ey iman edenler, iman ediniz!” ilahi buyruğunun neresinde olduğumuzu gözden geçirelim.
Sonuçta ölçü belli: “Gevşeklik göstermeyin ve üzülmeyin! Eğer mümin iseniz, en üstün olanlar da sizsiniz.”
Mümin olanlar da zaten dünyanın neresinde ve hangi şartlar altında olurlarsa olsunlar, inançlarının gereğini yapıyorlardır.
Bu durumda kendi nefsimize sorup cevabını vermemiz gereken soru da şudur: Ben de bu müminlerden biri miyim?