Yıl 1940-1944, soykırımın adı Auschwitz ve yıl 2023, soykırımın adı Gazze!
Auschwitz’teki soykırımın faili-katili: Almanya ve suç ortakları ise sicilleri soykırımlarla dolu olan diğer Avrupa ülkeleri. Öldürülenler: %90 Yahudiler ve %10 da Çingeneler ile diğerleri…
Bugün Filistin-Gazze’de yapılan-yapılmakta olan soykırımın faili-katili: Yahudiler! Yani ataları başta Auschwitz olmak üzere Avrupa’nın diğer yerlerinde öldürülen Yahudilerin çocukları… Bu soykırımcı Yahudilerin suç ortakları da onların atalarını soykırımdan geçiren Avrupalılar!
Kurulduğu günden başlayarak 70 yıldır aralıksız olarak Filistinli öldüren ve aralıksız olarak işgal alanını genişleten bu katil devletin sihirli ve dahi kutsal cümlesi de şudur: “Bizim kendimizi savunma hakkımız vardır”. Bakıyoruz, bu katil devleti kurduran ve başından beri işleye geldiği vahşetleri kayıtsız şartsız destekleyen suç ortakları da aynı cümleyi kullanıyorlar: “israil’in kendisini savunma hakkı vardır”.
Ve şahit olduğumuz gibi, İşgalci rejim, geçen 70 yılda işleye geldiği insanlık suçlarını bugünlerde Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım ile taçlandırırken de suç ortakları yine tam tekmil yanındadırlar. İsrail’e silah ve nakit para yardımında yarıştıkları gibi, daha büyük bir soykırım yapsın diye savaş gemileri göndermekte de yarışıyorlar…
Evet, İşgalci rejim, bütün dünyanın gözleri önünde bir soykırım yaparken, kendilerini “medeni” ve dahi “insan hakları savunucusu” olarak tanımlayanlar da bu soykırımı kayıtsız ve şartsız destekliyorlar.
Avrupa ülkelerini ve ABD’yi tanıyoruz ve anlayabiliyoruz. Bunlar kandan beslenirler. Ya bizzat kan dökerler ya da kan dökenlerin yanında yer alırlar. Bazen de hem kan dökerler ve hem de kan dökenlerin yanında olurlar. Fakat daha dün soykırıma uğrayan, bu soykırımda o zamanki nüfuslarının önemli bir kısmını yitiren ve kendilerine kurdurulan devlette güven içinde yaşamak istediklerini söyleyen Yahudilerin de Avrupalılardan hiç geri kalmayacak bir şekilde soykırım yapmalarını anlayamıyoruz.
Çünkü anılan soykırımdan sağ kurtulan atalarının ve ebeveynlerinin yaşadıkları ve şahit oldukları vahşetleri dinleyerek büyüdüler. Okullarda, tarih kitaplarında, filmlerde ve belgesellerde atalarına reva görülen vahşetleri öğrendiler, okudular ve izlediler. O kadar çok dinlediler, o kadar çok okudular ve o kadar çok izlediler ki, rüyalarının misafiri onlardır ve kulaklarında eksilmeyen ses onların çığlıklarıdır.
Peki, İşgalci siyonist ve hamisi Batı, bu soykırımdan sonra artık kan dökmeye son verip, Filistinlilere de bir muhtarlıktan öte bir anlamı olmayan bir devlet kuracaklar mı?
Bize göre, kesinlikle hayır! Kandan besleyen ve hele hele kendilerini tıpkı Firavun gibi yeryüzünün tanrısı olarak gören bu vahşiler, zulümlerine devam edeceklerdir.
Bu müstekbirleri durduracak yegâne güç, onların ezmekte oldukları yani bizleriz ve bizim oluşturacağımız caydırıcı meşru güçtür. Ancak biz ezilenlerin hâlihazırdaki duruşunun bu zorbaları alaşağı edecek nitelikte olmadığı da bizim diğer bir gerçekliğimizdir. Utanç verici gerçekliğimiz ise, bu soykırımda hem bireyler olarak bizlerin ve hem de hükümetlerimizin, yükümlülüklerimizden kaçtığımız oranda suç ortağı olduğumuzdur.
Çünkü hala onurlu bir duruş sergilediğimizi söyleyemiyoruz! Onların vahşetlerini durdurmanın tek bir yolu var; insanlığımızı, diğer bir ifade ile izzetimizi kuşanmak ve bu bağlamdaki yükümlülüklerimizi “ama” ve “eğer” demeden behemehâl yerine getirmek!
Ki soykırımcı işgalci terör çetesine ve onun suç ortaklarına verilebilecek en güzel cevap da budur!
Selam olsun, her ne pahasına olursa olsun, tercihlerini onurlu bir hayattan ve onurlu bir ölümden yana yapanlara!