Görüştüğümüz, görebileceğimiz olmayınca, vurduk kendimizi yazılara...
Rivayet odur ki, aynı apartmanda, aynı sokakta ve aynı mahallede olanlarımız da artık kesmişler selamı, kelamı...
Ve yine rivayet odur ki, besmele ile başlayıp Asr Suresi ile biten sohbetleri ne hatırlamak isteyenleriniz var ve ne de hatırlatanları hoş görenleriniz...
Ayrıca öyle bir yoğunlukla, öyle bir hırsla, öyle bir hızla ve dahi hazla çalışanlarınız ve yaşayanlarınız var ki, bir işinizin olmadığı kişilerle oturup hasbihal etmeyi geçtik, giderayak bir selam verip almayı bile bir zaman kaybı olarak görüyordur.
Bazılarınızla yollarımızın kesişmemesi de normal artık. Çünkü cumalarınızı korumalarınızın arasında kılıyor ve hac ve umrelerinizi de VİP programlarıyla yapıyorsunuz.
Arzumuz, mekânınızı işgal etmeden sesimizi duyurmamızı mazur görmenizdir.
Biz konuşurken, sizler de bir taraftan dinlerken, diğer taraftan kimi nereye tayin edeceğinizle, hangi ihaleyi neyin karşılığında kime vereceğinizle, hangi bankanın daha yüksek faiz verdiğiyle ve yatırımlarınızı nereye yapacağınızla ilgilenebilirsiniz.
Bir anlığına duvarlara slogan yazdığımız günleri hatırlayınız...
Biz masumduk ve duvarlara yazdıklarımız bizden bin kat masum...
Ülkemizi saran zulmü sonlandıracak ve adaleti hâkim kılacaktık.
Bendeniz bir kısmınız ile yaşıt iken, birçoğunuz da abilerimizdiniz...
Kiminiz belinizde tabanca ile duvarlara "Tek Yol İslam", “İslam gelecek zulüm bitecek”, "Kanımız aksa da zafer İslam'ın" ve "Şehadet bir çağrıdır bütün nesillere ve çağlara" gibi sloganlar yazarken, bizler de yaşımız gereği ya boya kovalarını taşırdık veya köşelerde gözcülük yapardık.
Seminerler, kitap, gazete ve dergi okumaları ve ailelerimizden bile gizlediğimiz toplantılar eksik olmazdı...
Değişik kavimlerden ve değişik dillerdendik, ama kavimlerimiz ve dillerimiz yekdiğerine üstünlük kurmanın aracı değildi. Bir kavmi yüceltip diğerini inkâr etmek veya dilini yasaklamak mı? Allah'a karşı savaş ve cehaletin ta kendisi idi. Çünkü inancımıza göre, kişileri üstün kılan şey, onların takvası, yani güzel amelleriyle Allah'a olan yakınlıkları idi. Her türlü asabiyeti ve milliyetçiliği de tıpkı Önderimiz Peygamberimiz gibi ayaklarımızın altına almıştık... Allah'ın ve Resulünün övdüğü bir kardeşlikti bizimkisi; tıpkı "bir binanın tuğlaları gibi birbirine kenetlenmiş" ve tıpkı "bir tarağın dişleri gibi birbirine eşit".
Çoğumuzun ev telefonu bile yoktu. Evinde siyah- beyaz televizyonu olanlarımız da nadirdi. Milli Gazete ve Yeni Devir adında günlük gazetelerimiz vardı ve bir de dört gözle beklediğimiz aylık dergiler...
Bu kutlu yolda şehitlerimiz de oldu; Sedat Yenigün'ler, Metin Yüksel'ler ve daha niceleri...
Her on yılda bir yapılan darbeler de bizi yıldıramadı. Direndik ve hep direndik.
Çünkü onların gücü, silahı ve envaiçeşit zulmü var idiyse, bizim de imanımız vardı... Bu inanç ve azimle direndik ve kitleleri de vaat ettiğimiz adalete inandırarak iktidar olduk...
Artık zulmün yerine hakkı ve adaleti ikame edecektik. Kul hakkı yemeyecek ve yedirmeyecektik. Ehliyete ve liyakate riayet edecektik ve kısaca emanete ihanet etmeyecektik... Bugün de hala bütün kalbimle inanıyoruz ki, başarabilirdik, başarabilirdiniz. Bunun için Allah'a ve insanlarımıza verdiğimiz sözde durmamız yeterli idi.
Doğrusu, bir adalet rüzgârı estirdiniz, ama yine zulmünüzle bastırmanız uzun sürmedi...
Girdiğiniz her kurumda haksızlıkları sonlandırdığınıza ve yerine adaleti koyduğunuza dair haberler beklerken, aksi oldu. Öyle ki, istisnalarınız hariç, işgal ettiğiniz makam ve mevkilerde zulmün mücessem hali oluverdiniz, dersek, haksızlık etmiş olmayız herhalde.
Hâlbuki Hz. Ömer hassasiyetinde olacaktınız ve bir tane mum bile olsa, beytülmalden şahsınıza kullanmayacaktınız.
İşlerinizi istişare ile yapacak ve görev taksiminde hakkı, adaleti, ehliyeti, liyakati ve kısaca emanete riayeti esas alacaktınız.
Hırsızlık yapan, "kızınız Fatıma da olsa" cezasını kesecektiniz.
Milletin malını kan emicilere yedirmeyecek ve Allah'a karşı savaşın diğer adı olan faizi de yok edinceye kadar uyumayacaktınız...
Bütün bu olumsuzlukları az bulmuşçasına, elinizdeki medya ile de ifsadın hizmetindesiniz!
Bugün itibariyle en fazla radyo, en fazla televizyon kanalı, en fazla gazete ve en fazla dergi sizde ve dahi devletin radyo ve televizyonu bile sizin emrinizdedir.
Ancak ahlaktan, edepten, hayâdan ve ilimden nasibini almış ve gönül rahatlığıyla dinleyebileceğimiz bir radyonuz ve izleyebileceğimiz bir televizyonunuz yoktur!
Kamuoyunun da şahit olduğu gibi, Cumhuriyet tarihinin en müptezel programları, filmleri ve dizileri sizin de böylece eserinizdir. Çünkü başında sizler ve çocuklarınız bulunmaktadır.
Bir de eninde sonunda bu millete, "bugün iktidarda CHP ve başında da Atatürk bile olsa idi, ancak bu kadarını yapabilirlerdi" sözünü söylettiniz ya...
Merakımızı mazur görünüz; başınıza taç yaptığınız milliyetçiliğin, doluştuğunuz Anıtkabir'de ölü yatan zatın, servetinizin ve makamlarınızın sizi kurtaracağına mı inanıyorsunuz?