Malumunuz, G-20 ülkelerini sevk ve idare eden üst irade, 09-10 Eylül 2023'te Hindistan'ın başkenti Yeni Delhi'de "tek dünya - tek aile – tek gelecek" sloganı altında bir Liderler Zirvesi gerçekleştirdi.
G-20’lerin imkânlarıyla ve G-20’ler üzerinden ulaşılmak istenen hedef, yalın bir dil ile ifade etmemiz gerekirse, bir küresel Köle Düzeni kurmaktır! Şimdiye kadarki zirvelerin sonuç bildirgeleri de bu iddiamızın ispatıdır.
Sanki nükleer silahları kullananlar, savaş çıkaranlar ve başka ülkeleri işgal edenler kendilerinden başkalarıymış gibi bu türden girişimlerin kabul edilemez olduğunu söylemeleri de insanları ne kadar aşağıladıklarının bir göstergesi olmaktan öte bir şey değildir!
Haktan, adaletten ve insanca yaşamaktan yana olanların G-20'leri doğru okuyup, doğru görmeleri ve özellikle bu yapıyı sevk ve idare eden üst aklı, üst iradeyi iyi tanımaları gerekir.
Sonuç Bildirgesinde de açıkça görüldüğü gibi, katılımcı ülkeler-liderler etken değil, edilgendir. Ne "tek dünya- tek aile- tek gelecek" hedefi ve ne de bildiriye konulan konular zirveye katılan liderlerin istişareleriyle oluşturulmuş değildir. Liderlerin görevi, önlerine konulan metni imzalamak suretiyle bu yapının aldığı insanlık dışı kararlara meşruiyet kazandırmaktır. Zirvede, biri Rusya'dan ve diğeri de Türkiye'den olmak üzere sadece iki farklı ses çıktı. Rusya, ABD'nin sebep olduğu Rus-Ukrayna Savaşı nedeniyle kendisine yönelik suçlamalara itiraz ederken, Sayın Erdoğan da Avrupa'daki Kur'an yakma eylemlerine binaen, kutsal değerlere saygı çağrısında bulundu.
Zirveye katılan ülkelerden bazıları birbirileriyle kavgalı olsalar ve alınan kararlardan bazıları da bazı ülkelerin milli çıkarlarını doğrudan tehdit ediyor olsa bile, karşı koymak ve sorgulamak yerine teslim olmayı yeğlediklerini görüyoruz.
Katılımcı liderler- ülkeler kendilerine verilen görevleri ne ölçüde ifa ederler, bilmiyoruz. Ama üst iradenin bu ülkelerden meccanen hizmet veya en ucuz bir tetikçilik beklediği şüphesizdir.
Bu bağlamda bilmemiz gereken diğer bir gerçek de, G20’leri sevk ve idare edenlerin nihai hedeflerinin küresel bir Köle Düzeni kurmak olduğudur.
Onlar tıpkı bir zamanların Firavunları, Nemrutları, Karunları ve Ebu Cehilleri gibi kendilerini yeryüzünde hakkı ve adaleti ikame edenler olarak tanımlıyorlar. Kurmak istedikleri düzenin önündeki en büyük engel de genelde yeryüzündeki mustazaflar ve özelde ise Müslümanlardır.
Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kendilerine boyun eğmeyenlere karşı her türlü şiddeti kullanacaklardır.
Henüz-hala kendilerine ait olmayan enerji kaynaklarına sahip olmak için çok yönlü ve çok cepheli saldırılara geçeceklerini söylemek bir kehanet değildir.
Bu kaynaklara sahip olmak için oluşturmak istedikleri yeni ekonomi ve ticaret koridoru da bu saldırıların habercisidir.
Bu koridorun güzergâhının örneğin, çok ucuza mal olabilecek Hindistan-İran-Türkiye-Avrupa güzergâhı yerine, çok daha pahalıya mal olacak Hindistan-BAE-Suudi Arabistan-Ürdün-israil-Yunanistan- Avrupa güzergâhı olması da bundandır.
Sonuç olarak genelde İslam Dünyası ve özelde Müslüman Türk Dünyası, istese de istemese de bu saldırıların ve bu talanın hedefinde ve merkezindedir.
Dolayısıyla bizlerin her geçen gün daha bir yoğunlaşan bu küresel kuşatmayı yarıp neslimiz, ülkelerimiz ve zenginliklerimiz üzerinde tam söz sahibi olmaktan başka bir seçeneğimiz yoktur.
Öyleyse ya Adriyatik'ten Çin Seddine kadar özgürlük veya onurlu bir ölüm!