Bir ülkenin müstemleke olup olmadığının en bariz göstergesi, eğitim sistemidir. Eğitim sisteminin ilkelerinden ve içeriğinden hareketle onun milli mi/yerli mi, yoksa müstemleke mi olduğunu çıkarmak mümkündür. Haddizatında milli eğitim, deyimden de anlaşıldığı gibi, söz konusu olan ülkenin-milletin her gelişmesi için oluşturulan bir sistemdir. Bir ülkedeki eğitim sisteminde söz eğer milletin ve dolayısıyla milletin seçtiklerinin ise ve onlar da şu veya bu vesayetin veya ülkenin çıkarlarını değil, kendi milletinin hassasiyetlerini esas alıyorsa, o eğitim sistemi millidir/yerlidir. Aksi hallerde milli/yerli değil, müstemlekedir. Diğer bir ifade ile şu veya bu vesayetin yahut bir devletin güdümündedir.
Türkiye de ne yazık ki, eğitim sistemi milli/yerli olmayan ülkelerden biridir.
Zaten Cumhuriyetin ilk yüz yılını da milli/yerli olmayan, yanı sıra bir de milletin değerleriyle savaş halini esas alan müstemleke bir eğitim sistemiyle geçirdik.
Müstemleke eğitim sistemlerinin sonucu ise hep aynıdır: İç kargaşalar, gerileme, fakirleşme, sömürüye açık olmak ve kesintisiz sömürülmektir. Ancak millet bunun farkına varmasın ve farkına varanlar da bir varlık gösteremesinler diye, bu boşluğu ırkçılık derecesinde bir milliyetçilikle ve tanrılaştırılmış şahsiyetlerle doldururlar.
O milletler, bazen bir çeşit kendi kendine taptırılarak, bazen kurucu, kurtarıcı ve seçilmiş liderlere taptırılarak ve bazen de her iki tapınma-taptırma birden gerçekleştirilerek meşgul edilirler. Yani o milletler, kendi düşüncelerinin, kendi çabalarının ve emeklerinin bir sonucu olarak oluşturdukları eserlerle övünecek bir seviyeye getirileceklerine, olmasında hiçbir etkilerinin bulunmadığı milliyetleriyle ve renkleriyle övünecek ve övünmekten de öte taptırılacak bir derekeye düşürülürler.
Bu hallere düşmüş-düşürülmüş milletler kendi milliyetlerini kutsamakla, atalarıyla övünmekle sadece altın zamanlarını bazen de birbirilerini öldürürken, onların bu zillete düşmelerinde payı olan güçler de bu esnada bir yandan onların bu hallerinin devamını sağlayacak önlemleri alırken, diğer yandan yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürürler.
Peki, sizce böyle bir eğitim sistemine "milli/yerli" denebilir mi? Veya böyle bir eğitim sistemine "milli/yerli" diyen hükümetler evvela kendilerini ve saniyen milleti kandırmış olmuyorlar mı?
Bugüne kadar hiçbir hükümet bu Fulbright gerçeğiyle yüzleşme gücünü kendinde bulamamıştır. Bir adım daha ileri giderek şunu da diyebiliriz: Atatürk'ten bu Fulbright anlaşmasının yapıldığı zamana kadarki hükümetler -ki hepsi de CHP hükümetleriydi- "milli/yerli" olmadıkları gibi, bu anlaşmayı yapan CHP hükümetlerinden bugünkü AK Parti hükümetlerine kadar hiçbiri bu anlaşmanın hilafına bir politika üretecek kadar milli/yerli olamamıştır!
Türkiye ABD arasında 1949 yılında imzalanan ve 13 Mart 1950 tarihinde 5596 sayılı kanun ile hayata geçirilen Fulbright Eğitim Anlaşması, kelimenin tam anlamıyla onur kırıcıdır. Çünkü dördü Türklerden ve dördü de Amerikalılardan olmak üzere toplam sekiz üyeden oluşan bu Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonunun başkanı da bu dört Amerikalıdan biridir. Bundan da daha vahimi ise, bu başkanın iki oy hakkının olmasıdır.
Şimdi ortaya soralım: Velev ki, hükümet de ve o hükümetin Fulbright Eğitim Komisyonuna atadığı dört üye de yetmedi, bütün siyasi partiler de affınıza sığınarak argo deyimle söyleyelim, sapına kadar milli/ yerli olsunlar, istedikleri bir müfredatı veya istedikleri herhangi bir değişikliği yapabilirler mi?
Bu arada içimizi kemiren diğer bir soru da Fulbright Eğitim Komisyonunda Türkiye'yi temsil eden üyelerin ne kadar milli/yerli olduklarıdır!
Sizler de takdir edersiniz ki, bir millet ister Budist, Yahudi, Hristiyan ve Müslüman olsun, ister Komünist, Hindu vs. olsun, eğitim sisteminin de onunla uyumlu, diğer bir ifade ile milli olması gerekmez mi? Peki, Türkiye eğitim sisteminin milletin değerleriyle barışık olduğunu söyleyebiliyor muyuz?
Gördüğünüz gibi sorun büyük, sorun derin, sorun bir milli güvenlik ve dahi bir bağımsızlık sorunudur.
Bu vesile ile henüz yeni atanmış olan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin'i hem tebrik edip başarılar diliyoruz ve hem de bu müstemlekeci eğitim sisteminin üzerine milli/yerli bir cesaretle gideceğini umuyoruz. Ummaktan da öte, bunu yapmakla yükümlü olduğunu hatırlatıyoruz.