İnsan nesli ve tohum…
İkisi de küresel müfsitlerin yeni hedefidir…
Artık bizim nasıl besleneceğimizden ne kadar ve hangi yollardan ürememiz gerektiğine kadar müdahale edebiliyorlar. Öyle bir vahşice saldırıyorlar ki, artık hiç birimiz tek başımıza ne tohumumuzu koruyabiliyoruz ve ne de ailemizi.
Tohumumuzu ve neslimizi koruması gereken devletlerimizin ezici çoğunluğu da ne yazık ki, bu küresel müfsitlerin emrindedir artık.
Tohuma yönelik saldırıları sessiz yaptıkları için, devletlerin kendi tohumlarını koruyup koruyamadıklarını da bilemiyoruz. Ama neslimize yönelik saldırılarını hem açıktan ve hem de her türlü gayri meşru araçla ve topyekûn bir şekilde yaptıkları için, iliklerimize kadar yaşıyoruz.
Aslında bu sapıklığa karşı olan, sadece İslam değildir. Yahudilik ve Hristiyanlık da bu sapıklığa karşıdır. Hakeza Budizm, Hinduizm ve diğer dinler de…
Fakat hepsi de küresel ifsadın yoğun saldırıları altında ve adeta hareket edemez durumdalar. Özellikle Yahudilerin ve Hristiyanların teslim bayrağını çektiklerini, teslim olmanın da ötesinde, bir kısmının bu sapıklığın bayraktarlığını yaptıklarını görüyoruz. Bu sapıklıktan yana olan Yahudiler, dünya genelinde belirleyici oldukları medyayı seferber ederken, Hristiyanlar da onların nikâhlarını kilisede kıyacak kadar teslim oldular.
İstisnaları hariç, dünyadaki hükümetler ve liderler de gönüllü veya gönülsüz olarak bu müfsitlerin borazanlığını yapacak bir derekeye düşürülmüşlerdir.
Şimdiki hedefleri de kendilerine teslim olmamakta direten Türkiye Devlet Başkanı Sayın Erdoğan, Macaristan Başbakanı Sayın Orban ve Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin’dir.
Erdoğan Müslüman, Orban Hristiyan ve Putin de Hristiyan. Her üç liderin de aileyi bu küresel müfsitlerin saldırılarına karşı koruma yönündeki duruşları her türlü takdirin de üstündedir.
Ancak üzülerek belirtelim ki, Türkiye, aileyi bu küresel ifsada karşı korumak mücadelesinde hem Macaristan’ın ve hem de Rusya’nın çok gerisinde seyretmektedir.
Çünkü Orban ve Putin, sadece sözlü demeçlerle kalmamış, bu sapkınlığa karşı aileyi koruyan yasaları da hayata geçirmişken, Türkiye’de hala bu sapıklığı koruyan 6284 Sayılı Kanun ve aynı derecede aileyi tehdit eden başka yasalar vardır. Gerek bu yasaların AK Parti hükümetleri tarafından çıkarılmış olması ve gerekse kimi AK Partililerin zaman zaman verdikleri demeçler de gösteriyor ki, AK Parti içinde LGBTI sapkınlığını en az CHP ve HDP kadar savunanlar da var. Nitekim AK Parti’nin üst düzey yetkililerinden Özlem Zengin’in beyanları da bu iddiamızı ispatlar içeriktedir.
Örneğin, Erdoğan istediği kadar İstanbul Sözleşmesini yürürlükten kaldırmış olsun ve bütün uluslararası baskılara rağmen LGBTI sapkınlığına karşı uyarılarda bulunsun, Zengin, gayet kendinden emin bir şekilde, “6284 bizim kırmızıçizgimizdir” diyebiliyor. Bununla da kalmayan Zengin’in çıktığı bir TV programında, “6284 Sayılı Kanun'a dair partisindeki neredeyse herkesin kendisi ile aynı şekilde düşündüğünü” iddia etmesi ve sözlerinin devamında, “arzu ettiğim şey, arkadaşlarımın kendi aramızda konuştuğumuz şeyi daha sesli dile getirmeleri” şeklinde temennilerde bulunması ve “sadece kadınlar değil erkekler de bunu söylemeli” demesi de düşündürücüdür.
AK Parti’de çöreklenmiş bu zihniyetin ne kadar güçlü olduğunu ve AK Parti’yi nasıl ve hangi yönde şekillendirdiklerini, yıllar önce 81 ilde Sayın Abdurrahman Dilipak’a karşı yaptıkları suç duyurusunda da görmüştük.
Bütün bunlar da gösteriyor ki, Erdoğan, aileyi korumak konusunda ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. Çünkü bir tarafta küresel müfsitler ve kendi çıkarlarını bu küresel müfsitlerin emelleri doğrultusunda hareket etmekte gören AK Partililer ve diğer tarafta bu sapık, müfsit ve şer cephesinin topyekûn saldırılarına maruz kalan aile.
Hülasa, toplum olarak çağrımız ve ivedilikle beklediğimiz, Erdoğan’ın da aile hassasiyetini tıpkı Orban ve Putin gibi ispatlaması ve LGBTI sapkınlığını meşrulaştıran yasaların yerine aileyi koruyan yasaları koyup hayata geçirmesidir.
Erdoğan, Orban ve Putin aileyi korumanın neresindedirler?
Dr. Bekir Tank