İlk tebrikimiz, millet tarafından Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk Cumhurbaşkanı olarak seçilen Cumhur İttifakının adayı ve Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’adır. Diğer tebrikimiz de inancı ve partisi ne olursa olsun, seçilen vekillerin hepsinedir. Temennimiz ve duamız, her birinin kimi vaatleri farklı olsa da biricik ortak vaatleri olan adaletten şaşmamaları ve en azından temel insani-fıtri haklarda ve özgürlüklerde adaletten şaşmamaları ve bu doğrultuda dayanışma içinde olmalarıdır.
Evvela belirtelim ki, istisnasız bütün tarafların en büyük vaatlerinin daha güvenli, daha barışçı, daha müreffeh ve kısaca adil bir Türkiye’nin inşası değil de dini ve etnik aidiyetlere daha fazla baskı veya daha fazla özgürlük olması, insanlık ve medeniyet yürüyüşünde bir arpa boyu yol kat edemediğimizin de bir göstergesidir.
Eğer Cumhuriyetin ilk yüz yılı için, “dinlerini dayatanlarla buna direnen Müslümanların tarihi” dersek, abartmış olmayız.
Çünkü bugün de temelde değişen bir şey yoktur. Nasıl ki, Mustafa Kemal’in bundan yüz yıl önce %99’u Müslüman olan toplumdan Kemalist bir toplum meydana getirmek amacıyla vatandaşları dini ve etnik aidiyetleri üzerinden ötekileştirmiş ve onların içinden “mürteci” ve “bölücü” adında iki iç düşman ihdas ettiyse, bugün başta CHP olmak üzere birçok parti aynı politikaları izlemektedir. Dolayısıyla toplumun ezici çoğunluğu bu azgın azınlığın aralıksız saldırıları altındadır. Her ne kadar ilk yıllardaki gibi toplumu katliamlardan geçiremiyorlarsa, toplumun önderlerini darağaçlarına asamıyorlarsa, inkâr edemiyorlarsa ve dillerini yasaklayamıyorlarsa dahi, sözlü hakaret ve tehditlerinin dozu hala aynıdır.
Milletin çeyrek asırdır Erdoğan’ın etrafında kenetlenip çelikten bir duvar örmesinin ve göğsünü iç ve dış düşmanların saldırılarına ve darbelerine siper etmesinin nedeni, Erdoğan’ın da tıpkı millet gibi direnmesi ve bütün eksiklikleriyle birlikte milletin iradesi doğrultusunda mücadele ediyor olmasıdır.
Nasıl ki, Erdoğan’ın birçok alanda Türkiye’ye çağ atlattığı ve seleflerinden katbekat fazla hizmet ettiği takdire şayan bir gerçek ise, AK Parti’nin özellikle son yıllarda hak gaspında, yolsuzlukta, ehliyetsizlikte ve liyakatsizlikte ve kısaca adaletsizlikte selefleriyle arasındaki mesafeyi nerdeyse kapattığı da acı bir gerçektir.
Bu milletin bütün bu olumsuzluklara ve içeriden ve dışarıdan yapılan amansız saldırılara rağmen Erdoğan’ı seçmesi, ona reyini emanet etmesi, hala ona olan güvenindendir.
Erdoğan da pekâlâ biliyor ki, Türkiye Yüzyılını inşanın yolu adaletten geçer. Dolayısıyla devleti ve kurumlarını adaletle dönüştürdüğümüz oranda ancak başarılı olabiliriz.
Mevkii ne olursa olsun, seçilen ve atanan her birey üstlendiği görevleri ve yetkileri hak ve adalet doğrultusunda ifa etmekle yükümlü olduğu gibi, milletin de aynı hassasiyetle onları denetleme ve hakka tecavüz anlamına gelen her işlerine ve icraatlarına meşru yol ve araçlarla müdahale etmek yükümlülüğü vardır.
Temennimiz, Türkiye Yüzyılını da Cumhuriyetin ilk yüzyılındaki gibi zillet içinde geçirmemektir. Bunun için de eğitim sistemimizden başlayarak, ihtiyaç duyulan her alanda ihtiyaç duyulan reformları behemehâl yapmak gerekir. Ki bu bağlamda ilim yuvasından çok birer Mankurtlaştırma merkezi derekesine düşürülen üniversitelerin isimleriyle müsemma hale getirilmeleri hayati derecede önem kazanmaktadır.
Yöneticilerin özellikle Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri bilmeliler ki, milletin emanetine ihanet ettikleri oranda, insanların dualarından ve Allah’ın rahmetinden mahrum kalacaklardır.
Tabii ki, bizlerin de millet olarak her daim yerine getirmemiz gereken yükümlülüklerimiz var. Ve unutmayalım ki, biz ne kadar dürüst, adil ve hakşinas olursak, yöneticilerimiz de o kadar dürüst, adil ve hakşinas olacaklardır.