HÜDA PAR, 19 Aralık 2012 yılında kurulmuştu, ama deyim yerindeyse, Türkiye’nin Partisi olmayı daha yeni başardı. Bunu da kendisi değil, hasımları yaptı… Çünkü gözü dönmüş bu hasımların attığı her iftira, bu insanları hiç tanımayanların veya yanlış tanıyanların dikkatini çekti ve tanımalarını sağladı…
Bu düzeyde bir görünürlüğe ulaşmak… Dost olsun, düşman olsun, ama herkesin dilinde olmak… Merak edilmek… Tanıdıkça güven duymak ve tanındıkça güven vermek… İyilerin dualarında olmak ve kötülerin uykularını kaçırmak… Ve onlar HÜDA PAR’ı karalamaya çalıştıkça, bazen lisanıhal ile bazen hikmet ve güzel söz ile ve ama her zaman vakur ve onurlu bir duruş ile; “biz müminleriz” demek…
Evet, dediğimiz gibi yukarıdakilerin hepsi ve daha fazlası gerçekleşti, hem de son birkaç ay içinde. HÜDA PAR’ın bu başarısı, tabii ki, duruşlarının eseridir.
Hemen belirtelim ki, azgınların saldırıları hiç sürpriz olmadı. Sürpriz olan, İslam’a saldırılarını bu kez de HÜDA PAR üzerinden yapmalarıdır.
Ve bir kez daha gördük ki, bu azgınlar hiç mi hiç değişmediler. Yani 1923’lerde, 1925’lerde, 1938’lerde ve 28 Şubatlarda ne idiyseler, 2023’te de öyledirler.
Yüzyılın seçimlerinde milletin oylarını almak için “helalleşmek” adını verdikleri oyunlarını bile seçimlerin sonuna kadar oynayamadılar. Hayal ettikleri zaferi elde edemeyince, hemen asıllarına rücu ettiler.
Nitekim seçim dönemi boyunca zafer sarhoşluğu ile yatıp kalkanlar ve sanki yüz yıldan beridir kendilerinden olmayan insanlara her türlü zulmü yapanlar kendileri değilmiş gibi adeta birer şefkat, merhamet ve adalet abidesi gibi davrananlar, 14 Mayıs’ın akşamında kaybedince, 15 Mayıs’a yine şeytanlarıyla birlikte uyandılar. Öyle ki, ellerinden gelse, derhal İstiklal Mahkemelerini kurarlar, meydanlara darağaçları dikerler, Dersim’i Sabiha Gökçen’e bombalattıkları gibi, deprem bölgelerinden başlayarak bomba yağdırırlar.
Parti ve şahıs ismi vermeyelim, ama bazı Müslümanların da iyi sınav veremediklerini belirtelim. Unutmamamız gerekir ki, hangi partinin karşısında veya yanında olursak olalım, hiçbir şeyi Allah’ın rızasının önüne geçirmemek gibi bir yükümlülüğümüz var.
Hele hele Anıtkabir’de veya bir partinin merkezinde bir araya geldiklerimizi sakın ola ki, günde beş vakit Allah’ın huzurunda toplandıklarımıza tercih etmeyelim. Elbette ki, din kardeşlerimizin hiçbir yanlışını sahiplenmeyeceğiz ve İslam’ın bizden istediği gibi “iyiliği emretmek ve kötülüklerden sakındırmak” görevimizi yapmalıyız, ama ihtiraslarımızın inancımızın önüne geçmemesine de özen göstermeliyiz.
Bir de hangi partiden ve hangi inanç ve ideolojiden olurlarsa olsunlar, adayların seçmenlere verdikleri vaatlerden kesiştikleri nokta adalet idi. Şimdi artık milletin Meclisteki vekilidirler.
Temennimiz hepsinin adalet ortak paydasında buluşmaları ve adil bir Türkiye’nin inşası için dayanışmalarıdır. Çünkü her inancın ve ideolojinin adalet anlayışı birçok konuda farklı olsa da hepsinin aynı olduğu noktalar da az değil.
Hakkı ve adaleti gözetenlere ve bayraktarlığını yapanlara selam olsun…