Türkiye’nin ne kadar uzağında olsak da orada olup bitenlere kayıtsız kalmıyoruz, kalamıyoruz. İstisnaları hariç, milyonlarca Türkiyeli bir yanı ile hep Türkiye’yi yaşar. Dolayısıyla Türkiye’deki gelişmeleri takip etmemiz iç siyaseti ile de ilgilenmemiz yadırganmamalı. İlgilenmemiz gerekiyor, çünkü Türkiye’de olan her şey bizi de etkiliyor. Ama Türkiye’yi takip ederken dikkat etmemiz gereken şey, haddimizi aşmamak…
Hepimizin kendimize özgü ve genele dair beklentilerimizin olduğu şüphesizdir. Ki, olması gereken de budur. Bu da yükümlülük demektir. Çünkü gerçekleşmesini istediğiniz beklentileriniz varsa, yapmanız gereken işler de vardır.
Bir yerde seçim varsa, orada seçmenlerin önünde birden fazla seçenek vardır. Bazen hiçbir partiyi seçmemek de bir seçimdir. Ama hiçbirini seçmemek kararının da en az birini seçmek kararı kadar önemli olduğunu bilmemiz gerekir.
Tabii, bu birini seçmek de alelade, yani sıradan değil, bilinçli olmalı. Aksi halde yanlış bir seçimin telafisi mümkün olmayan zararları da olabiliyor.
Seçimimizi yaparken göz önünde bulundurmamız gereken diğer bir husus da, hem beklentilerimizi ve ideallerimizi ve hem de hâlihazırda olanı bilmek ve bunları birbirine karıştırmamak…
Beklentilerimiz ne haklı ve ideallerimiz ne kadar kutsal olursa olsun, hepsinin de yolu hâlihazırda olandan geçtiğine göre, bütün dikkatlerimizi ve gücümüzü hâlihazırda olanın üzerinde toplamalıyız.
Şunu rahatlıkla diyebiliriz ki, hâlihazırda olanlardan memnun olan insan yok denecek kadar azdır. Herkes daha iyisini bekler. Aslında bu da güzel bir şeydir, kişiyi ihtiyaç duyduğu şeyi elde etmeye zorlar.
Seçmek, güvenmek demektir. Güven de ancak kendisinden emin olunana olur. Yani öyle birilerini seçmeliyiz ki, bize ihanet etmesin. Malımıza, canımıza, ırzımıza, aklımıza ve soyumuza ihanet etmesin ve onları olması gerektiği gibi korusun...
Bu derece güven veren bir ittifak veya parti var mı, cevabı sizde…
Fakat her halükarda bir seçim yapmamız da gerektiğine göre, bu da bizi ideallerimize az da olsa yaklaştıracak ve beklentilerimizi az da olsa karşılayacak türden olmalı değil mi?
Öyleyse hangi ittifakı ve-veya hangi partiyi seçmeliyiz?
Çünkü bir tarafta inkârcılığın, ırkçılığın ve ötekileştirmenin diğer adı olan yüz yıllık statükoda ısrar eden ittifaklar- partiler ve diğer tarafta bütün eksiklik ve aksaklıklarına rağmen bu statükonun sınırlarını zorlayan ve inkârcılığa, ırkçılığa, ötekileştirmeye son vermeye ve kısaca daha müreffeh bir Türkiye düşüncesi olanlar…
Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da rejimin mürtecisi, bölücüsü ve ötekisi olarak yaşamak istemediğimize göre, tercihimiz de çabalarımız da daha adil bir Türkiye içindir!