Avrupa’nın birçok takdir edilecek yönü vardır elbette. Ki zaman zaman bu olumlu yönlerini takdirle yazdığımız da oluyor.

Ama Avrupa’nın bir yönü var ki, yüzyıllardır, milim değişmedi: Kendi çıkarlarına tapması!

Önceleri kendi içlerinde de birbirileriyle savaşıyorlardı. 30 yıl, 50 yıl ve yüz yıl savaşları bunlardan sadece birkaç tanesidir. İkinci Dünya Savaşı ile kendi aralarındaki savaşların jübilesini yaptıktan sonra aralarında anlaştılar. Tabii, hem Birinci ve hem de İkinci Dünya Savaşında kendileri dışındaki dünyayı da tarumar ettiler. Neyse, günümüze gelelim…

Avrupalılar, İslamofobiye şimdi de Erdoğanfobiyi eklediler. Hiçbir gazete yoktur ki, her gün Erdoğan’a dair bir şeyler karalamamış olsun. Hiçbir TV yoktur ki, hemen hemen her gün bir Erdoğan haberi vermemiş olsun.

Bu süfli yayınlar doğal olarak toplumu da zehirliyor. Bunun içindir ki, okullarda, işyerlerinde ve etkinliklerde Türklerin karşılaştıkları belki ilk soru artık Erdoğancı olup olmadıklarıdır. Hatta bazıları hadlerini daha fazla aşıp, sizden Erdoğan’a bir hakaret de duymak isterler. Ki mutmain olsunlar.

Avrupa’nın bu politikada ısrar etmesinin tek bir nedeni vardır; Erdoğan’ın bazıları veya selefleri gibi boyun eğmek yerine, Avrupa’nın tanrısına başkaldırıyor olmasıdır. Yani çıkarlarını zedeleyici adımlar atmasıdır! Diğer bir ifade ile üretiyor olmasıdır! Başkalarının üretmesi, Avrupalıların hiç mi hiç hazzetmedikleri bir şeydir. İğne bile üretseniz, onlara batar. Politikaları şu: “Siz üretmeyin, biz size verelim”. Bazı ülkeleri zorla boyun eğdirirler, bazılarını da üretim yapmamaya ikna (!) ederler ve yöneticiler de zaten kendilerinin o ülkelere dikte ettirdikleri içindir ki, emirlerine uyar, üretmezler. 

Ki Türkiye de bu talihsiz ülkelerden biridir. Bunu nasıl yaptıkları da bilinmeyen bir şey değildir. Ama bu konu milli bir mesele olduğu, milli çıkarları doğrudan ilgilendirdiği ve hatta bir milli güvenlik konusu olduğu halde, bugüne kadar ülke olarak, iktidarıyla ve muhalefetiyle masaya yatırıp tartışabilmiş değiliz.

Mesela, Türkiye, Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi uçağını üretiyordu, dönemin iktidarı durdurdu. Türkiye’de kendi silahlarını üretme azmi ve kararlılığında olan hamiyetperver insanlar vardı, kendileriyle birlikte fabrikasını da havaya uçurdular. Dönemin hükümeti failleri bulup cezalandırmak yerine oh çekmeyi yeğledi.

Ve ihanet derecesindeki diğer bir olay da demiryolu yapımının kesintiye uğratılmasıdır.

Hâlbuki Osmanlı Devleti, Avrupa’dan biraz sonra demiryolu inşasına başlamıştı ve bütün imkânsızlıklarına rağmen Balkanlardan Anadolu’ya, Bağdat’a ve Hicaz’a kadar dev projelerin altına imza atmış ve bir kısmını bitirmişti bile. Ama elde kalan küçücük Anadolu’da bile kendileri yapmadıkları gibi, bu düşünceye ve bu iradeye sahip olanları da yaşatmadılar.

Takip edenler bilirler, Erdoğan’ın ve hükümetlerinin eleştirdiğimiz birçok söylemleri ve icraatları vardır. Fakat eleştirmiş ve gelecekte de eleştirecek olmamız, milletin ve insanlığın yararına yaptıkları işleri takdir etmemize, sahiplenmemize ve desteklememize engel değildir. Aksine ister iktidar olsun, ister muhalefet, her birinin yaptığı zerre kadar iyi şeyleri takdir etmek bir erdemdir ve bir yükümlülüktür. Kısaca duruşumun böyle olduğu biline…

Sık sık dünden örnekler vermemin nedeni, şu soru üzerinde birlikte düşünmemizdir: Türkiye aynı Türkiye, hatta ekonomik anlamda eskisiyle kıyaslanamayacak kadar ileride, ama neden Avrupalılar önceki hükümetlerden ve liderlerden hiçbirine yapmadıkları bir muameleyi Sayın Erdoğan ve hükümetine karşı yapıyorlar?

Dikkat ederseniz, Türkiye seçime giderken, Avrupa’dan Amerika’ya kadar hep bir ağızdan açıktan müdahale edecek kadar hadlerini aşabiliyorlar. Bunun en önemli iki nedeni, Erdoğan önderliğindeki Türkiye’nin üretiyor olması ve emperyalistlerin genelde dünya ve özelde bölgemiz üzerindeki kirli hesaplarının önünde bir engel teşkil etme potansiyeli taşıyor olmasıdır!

Evet, seçime giden Türkiye’dir, ama milletin önünde sadece iktidarı veya muhalefeti seçmek gibi iki seçenek yoktur. Bence en az bunlar kadar ve hatta bunlardan da daha önemli olanı, milletin onuruyla oynayanların sevinçlerini kursaklarında bırakacak seçimi yapmaktır!

Yanlış anlaşılmasın diye biraz daha açayım; Erdoğan’dan Kılıçdaroğlu’na, Babacan’dan Karamollaoğlu’na ve diğerlerine kadar, hangi şahsiyet evvela Türkiye’nin toplumsal barışı, güveni ve refahı için daha iyi ise ve dolayısıyla hangisi Türkiye’ye müstemleke muamelesi yapanların süfli arzularını kursaklarında bırakacak irade ve dirayete sahip ise, onda karar kılmak…