İslam’a düşmanlığı ve Müslümanlara hakareti bir yaşam tarzı haline getirenlerin saldırıları bitmek bilmiyor. Bunlar öyle şirret bir güruhtur ki, kafalarına estikçe yalan söylemek ve başkalarına hakaret etmek yetmezmiş gibi, başka insanların doğruları söylemelerine de tahammül edemiyorlar.

Bu kez de Sayın Ali Rıza Demircan’a saldırıyorlar.

Peki, niçin?

Bizim Doğruhaber’den Mehmet Şenlik kardeşimizin de tespitiyle, Demircan sadece “kral çıplak” dediği için.

Bu azgın azınlığın bazen 10 Kasım ve bazen de başka olaylar nedeniyle toplumu Atatürk’e taptırma dayatmalarına karşı Demircan’ın özetle söylediği şudur: “Mustafa Kemal, İslamî iman ve yaşam kurallarını ret edip örten ateist-deist bir ölüdür. Onu, 10 Kasım gibi vesilelerle de olsa, Mustafa Kemal Atatürk olduğu için değil inancım gereği inkârcı/kâfir bir ölü olduğu için hayır dua ile anamam.” Ve devamında soruyor: “Rabbimin buyruğunu çiğneyerek hayırla anmaya mecbur muyum?”

Demircan’ın sözlerinde yalan yok! Atatürk’e itham, iftira ve hakaret yok! Kimseye İslam’ı dayatmak da yok! Öyleyse neden saldırıyorlar?

Çünkü ilk yıllarda adını mürteci koydukları Müslümanları onca katliam, idam, sürgün, işkence ve envaiçeşit zulümden sonra tahakkümleri altına almışken, bu tahakkümün eskisi gibi katı olmasa bile kesintisiz bir şekilde devamını istiyorlar. Ellerindeki güce göre zulümlerini ve hakaretlerini bilafasıla devam ettirmelerinin nedeni de budur.

Azgın azınlığı yüz yıldır tanıyoruz ve dolayısıyla anlıyoruz. 

Peki, bize ne oluyor? Biz ne yapıyoruz?

Mesela müezzininden imamına, vaizine, müftüsüne, başkanına, ilahiyatçısından dini cemaatine ve Müslüman olduklarını söyleyen yöneticilere ve siyasetçilere kadar istisnaları dışında hepsi bu haksızlıklara karşı dilsiz şeytan olmayı bir hayat tarzına dönüştürdüğümüzü inkâr edebilir miyiz?

Bunun doğal sonucudur ki, dışarıdan bakanlar, bizim tanrı olarak Allah’a, peygamber olarak Hz. Muhammed’e ve hayat nizamı olarak Kur’an’a iman eden bir toplum olduğumuza şehadet edemezler. Hatta camilerimizde bile bizim İslam’ı olduğu gibi anlatma özgürlüğümüz yoktur. Bu da gösteriyor ki, asıl sorunumuz, o azgınlar değil, bizleriz!

Bu bir suçlama değil, ne yazık ki, Müslümanlar olarak yaşadığımız halin tespiti ve tasviridir.

Onlar tahakkümlerini bir yüz yıl daha uzatmak için bizlere küfrü ve kâfirlere dua etmeyi dayatırken, bu bağlamda imanımızı Milliyetçilik, Laiklik, Atatürkçülük ve Kemalizm gibi inançlarla ifsat etmek için her kötülüğe başvururken, sorumluluk makamında olan her Müslüman da Demircan Hocamız gibi izzetli bir duruş sergilemeli ve en azından, “sizin dininiz size ve benim dinim bana” diyebilmeli değil mi?