Milliyetçilik üzerinden Müslümanları hedef alan saldırılar giderek yoğunlaşmaktadır.

Saldırıların bu kadar yoğunlaştırılmasında önümüzdeki seçimlerin de payı vardır.

İster kendilerini milliyetçi olarak tanımlasınlar, ister Atatürk Milliyetçisi veya ister ulusalcı olarak tanımlasınlar, hepsi de bunu Türkler adına yapmaktadırlar. Oysa Türklerin milliyetçiliğin her türünden beri olanları da vardır ve hem de çoğunlukturlar. Çoğunluk olmasına çoğunluklar, ama onları temsil makamındaki aydınları, âlimleri, ilahiyatçıları, Diyanet camiası, akademisyenleri, sanatçıları, siyasetçileri ve gazetecileri derin bir sessizliğe gömülmüşlerdir. Arada bir dile gelip konuşanları bile milliyetçilerin şerrinden korkuyor olmalılar ki, arı duru bir dil, yani İslam’ın dilini kullanamıyorlar.

Özellikle Cumhuriyetin kurulmasından beridir on binlerce canımızı alan ve aynı zamanda bize hükmeden milliyetçilikten yavaş yavaş kurtulduğumuzu düşünürken, yüz yıllık bu milliyetçi kuşatmanın pekiştirilmekte olduğunu görüyoruz.

Kendilerini milliyetçi, ulusalcı ve Atatürk milliyetçisi olarak tanımlayanlar bütün Türkler adına milliyetçiliği dayatırken, kendilerini Müslüman olarak tanımlayan Türkler bu kuşatmayı yarmak için çabalayacaklarına çoğunlukla susuyorlar maalesef.

Milliyetçilik çerçevesinde Türkiye’nin şimdiki manzarası veya resmi şöyledir: Bir tarafta Cumhuriyetin kurulmasından hemen sonra milliyetçilik üzerinden Müslümanları hedef alan ve kesintisiz bir şekilde hala devam eden saldırılar ve diğer tarafta kendilerini Müslüman olarak tanımlayan Türklerin dağınıklığı, bitkinliği, suskunluğu ve bir bütün olarak teslimiyeti…

Gerçekten de rahatsız edici ve dahi onur kırıcı bir manzara…

Burada anlamadığım ama anlamak istediğim iki nokta var. İlk nokta: Müslüman Türk kardeşlerimizin neden kendi adlarına yapılagelen ve kendileri adına dayatılan milliyetçiliğe ve milliyetçi saldırılara karşı sessiz kaldıkları ve hatta teslim oldukları… İkinci nokta ise; milliyetçiliğin, Atatürk milliyetçiliğinin ve ulusalcılığın ırkçılıktan ayrı bir ideoloji veya inanç olup olmadığı…

Hemen belirtelim ki, ırkçılık ile milliyetçilik kavramlarının tanımının hem lügatlerde ve hem de Birleşmiş Milletlerin belgelerinde birbirinden ayrı olduğunu biliyoruz.

Malumunuz, millet veya milliyet fıtridir ve bunda bir sorun yoktur. Sorun, kendi milletim için çalışayım ve kendi milletimin varlığını ilelebet korumasını sağlayayım derken ve bunu da milliyetçilik olarak tanımlarken başlıyor. Çünkü hiçbir milliyetçilik yoktur ki, içinde başka bir milletin hakkına tecavüz olmasın.

Uzağa gitmeye gerek yok. Türkiye’deki milliyetçiliğe, yani Türkler adına yapılagelen milliyetçiliğe bakınız. On binlerce masum insanımızın canına mal olmuştur. Ve bu milliyetçilik hala can almaktadır. 

Kendi adıma söyleyeyim, şimdiye kadar okuduklarım ve yaşadıklarım arasında milliyetçiliğin ırkçılıktan ayrı bir şey olduğuna dair hiçbir örneğe denk gelmedim.

Bu vesile ile, milliyetçiliğin ırkçılık olmadığını iddia eden milliyetçilere, Atatürk milliyetçilerine ve ulusalcılara çağrım, bu iddialarını ispatlamalarıdır.

Örneğin, Atatürk’ün başlattığı Kürtçe yasağına, Kürtçe konuşanları cezalandırmasına, Kürtleri inkâr, imha ve asimilasyon politikalarına ve hala devam ettirilen temel hakların gaspına ne ad veriyorsunuz? Bu olayların sizin kitabınızdaki, uluslararası hukuktaki ve Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Beyannamesindeki adı nedir? Bunlara milliyetçilik mi diyeceğiz, Atatürk milliyetçiliği mi veya ırkçılık mı?

Onlar neyin ne olduğunu biliyorlar ve buna rağmen yine malum saldırılarını sürdüreceklerdir. Asıl sorunumuz, Müslüman Türk kardeşlerimizin suskunluğu ve neden yalın bir dil kullanmamaktaki ısrarlarıdır.