Büyük ihtimalle bizim yaptığımızın dünyada ikinci bir örneği yoktur! Hiçbir Müslüman toplum, biz Türkiye’dekiler kadar İslam ile çelişkili bir yaşam sürmemektedirler.

Elimizde veri yok, ama gezdiğimiz, gördüğümüz ve duyduğumuz kadarıyla Türkiye, camilerinin en fazla olduğu ülkelerden biridir ve belki de birincisidir. Günde beş kez okunan ezanın sesi sınırlarımızı bile aşıyor. Gerçi toplumumuzun dini aidiyeti de camilerinin sayısıyla örtüşmektedir. Çünkü %99’uyla Müslümandır.

Hala farkında değiliz, ama yaşadığımız bu çelişkimizin karşısında dilimiz de bilincimiz de tutulmuş ve hatta felç olmuş durumdadır!

Buna rağmen bazı konularda öylesine yaygın ve bir o kadar da yoğun bir çelişki yaşıyoruz ki, hayret etmemek elde değil. Bu çelişkilerden birini de kılık kıyafette yaşıyoruz. Kâfirlere benzememek uğruna başlarını verenlerin çocukları olarak düştüğümüz hal gerçekten içler acısıdır! Bakıyoruz, minarelerde yeri ve göğü inleten Allahu Ekber sesleri ve caddelerde, meydanlarda ve parklarda Allah’a isyan yürüyüşleri! Hem de gece gündüz demeden…

Sakın, “kimdir bu Allah’a isyan yürüyüşleri düzenleyenler?” diye düşünürken, aklınız ve fikriniz Atatürkçülere veya başkalarına gitmesin! Ne yazık ki, bunlar biz Müslümanlardan başkası değildir! Ve bu nümayişlerin başını çekenler de tabii ki, ebeveynlerdir, yani biz anne ve babalarız… Görünüşlerinden hareketle Müslüman olup olmadıklarını bilemediğimiz anne- babaların çocuklarını da kendileri gibi giyindirmelerini tasvip etmesek de anlarız. Peki, ya başörtüsünden, çarşafından ve sakalından hareketle Müslüman olduklarını izhar edenlerin de çocuklarını Allah’a isyan şeklinde giyindirmelerine ne demeliyiz? İslam’ın emrettiği tesettürün ve setriavretin haddizatında edep ve hayâ olduğunu da düşündüğümüzde, çocuklarımızın giyiminde setriavrete dikkat etmemizin de ne kadar önemli olduğunu göreceğiz. Gözlem ve tecrübe ile sabittir ki, tesettürden uzaklaşanlar ve tesettürü bağlamından koparanlar, zamanla edep ve hayâyı da yitiriyorlar.

Dememiz o ki, hiç de iyi bir hal üzere değiliz! Bu aralar başörtülüsünden çarşaflısına ve sakallısına kadar yüz binlerce Müslümanın yılın belli günlerinde ne adına Anıtkabir’e doluştuklarını hala ürkek ve korkak bir şekilde tartışıyorken, şimdi de kendimizi İslam’ın “setriavret” hükmüne karşı toplu bir isyanın içinde buluyoruz!

Hülasa sorunumuz, karanlık mahfillerce yönlendirilen üç beş sergerdenin şurada burada zina etmeleri ve bedenlerini adeta anadan doğma açmaları değildir. Çünkü İslam’ın setriavret hükmüne yönelik en büyük saldırıyı başkaları değil, kadın ve erkeğiyle biz Müslümanlar gerçekleştiriyoruz!

Öyleyse kendimizden başlayalım, giyimimizle ve dahi bu konudaki yükümlülüklerimizle Allah’a isyanın ve Allah’a itaatin neresindeyiz?