Geçmişteki bir yazımızda, (https://dogruhaber.com.tr/yazar/dr-bekir-tank/19063-irkcilik-milliyetciligin-ve-ulusalciligin-neyi-olur/) milliyetçilik ile ırkçılığın aynı şey olduklarına dair düşüncelerimizi paylaşmıştık. Fakat buna bazı itirazlar geldi. Özetle, her milliyetçiliğe ırkçılık denemeyeceğini ve Said Nursi’nin de yaptığı gibi, milliyetçiliği, “müspet” ve “menfi” olarak ikiye ayırmamız gerektiğini söylediler.
Nasıl anlarsak anlayalım ve nasıl tanımlarsak tanımlayalım, milliyetçiliğin ve dahi ırkçılığın toplumsal bir gerçekliğimiz ve dahi sorunumuz olduğu şüphesizdir.
İlgili kavramlara yeniden bakalım: Soy, Irk ve Milliyet… Hepsi de aynı köke iniyor. Dolayısıyla Türk Soyu, Türk Irkı ve Türk Milleti demek de bizi aynı yere götürüyor. Yani “Türk Milleti” demek ile “Türk Irkı” demek arasında haddizatında bir fark yoktur. Ve bizim bunlardan soy-soyculuk ve ırk-ırkçılık yerine milliyet-milliyetçiliği kullanıyor olmamız ise, bir tercih olmanın yanı sıra, bu kavramların üzerine inşa ettiğimiz inanç, söz ve eylemler hakkında duyduğumuz endişelerdir. Neden endişe? Çünkü hiçbir milliyetçilik yoktur ki, içinde başka bir milletin temel haklarına az veya çok tecavüz ve gasp olmasın!
Bu sorunu yeryüzündeki bütün milletler yaşamaktadırlar. Dolayısıyla diğer dillerde de soy, ırk ve millet-milliyet kavramları vardır. Ve onlar da bizdeki gibi yapmaktadırlar. Mesela İngilizcede, “millet-ulus” kelimesinin karşılığı “nation” ve “ırk” kelimesinin karşılığı da “race”dir. Alman Milleti-Alman Irkı, Arap Milleti-Arap Irkı, Kürt Milleti-Kürt Irkı ve Rus Milleti-Rus Irkı gibi. Ama meselenin inanç, ideoloji, siyasi… ve kültürel boyutlarına gelindiğinde, rasizm değil, nasyonalizm kullanıldığını görmekteyiz. Örneğin, Türkiye’de kendilerini milliyetçi-ulusalcı olarak tanımlayan ve bunu ad ve sıfat olarak resmen kullanan kişi, dernek, vakıf, parti ve topluluklar vardır. Bunlardan hiçbiri kendisini ırkçı olarak tanımlamadığı gibi, ırkçı olarak tanımlanmayı da bir hakaret bilirler.
Öyleyse ırkçılık ile milliyetçiliğin aynı olup olmadığı ve milliyetçiliğin müspetinin de olduğuna dair ölçümüz ne olmalıdır?
Önce müspetinden başlayalım… Eğer milliyetçilik; bir kişinin kendi soyunu, ailesini, aşiretini, kabilesini, ırkını ve milletini her yönü ile daha iyi bir yere getirmek yönündeki düşünce ve çabaların toplamı olarak görüyorsa, müspettir ve dolayısıyla meşrudur.
Fakat bir kişinin bu düşünce ve çabaları, yani kendi milletimi her yönüyle daha iyi bir duruma getireyim derken, bu düşünce ve çabaları onu başka milletlerin temel haklarını kısmen veya tamamen gasp etmeye doğru götürüyorsa, menfidir ve gayri meşrudur.
Konuyu tek bir örnek ile sonlandıralım…
Malumumuz, Atatürk aynı zamanda bir milliyetçidir ve milliyetçiliği Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına koymuştur. Öyleyse hep birlikte Atatürk’ün şahsında Türkiye’deki milliyetçilere-ulusalcılara bakalım… Eğer milliyetçilikleri, başka milletlerin hakkına tecavüz etmeden ve onların temel haklarını gasp etmeden sadece kendi milletlerini her yönü ile barış, güven ve refah içinde yaşatmak yönündeki düşünce ve çabaları içeriyorsa, bu milliyetçilik müspettir ve dolayısıyla meşrudur. Yok, eğer milliyetçilikleri diğer bir milleti inkâr etmeyi; onu imha ve asimile etmeyi, dilini yasaklamayı ve kısaca bir milletin temel haklarını kısmen veya tamamen gasp etmeyi içeriyorsa, o milliyetçilik menfidir ve ırkçılıktır.