Hala Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi azgındırlar!

İstedikleri gibi giyinmek, istedikleri gibi yaşamak, istedikleri gibi konuşmak kendilerine yetmiyor. Her zaman “öteki” olarak gördükleri insanların nasıl giyineceklerine, nasıl yaşayacaklarına ve nasıl konuşacaklarına da müdahale ediyorlar. Bu da kibirlerini tatmine yetmiyor. Hakaret ediyorlar, iftira atıyorlar ve hedef gösteriyorlar. Hele hele bir kişi bu azgınların hoşuna gitmeyen bir söz söylemeye görsün, iplerini koparıyorlar. Ve bütün bunları da bir hak olarak görüyorlar.

Bu saldırılarına geçenlerde bir yenisini eklediler. Bu kez de Konya Numune Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve İHH Konya İl Başkanı Sayın Hasan Hüseyin Uysal’a saldırdılar.

Uysal’ın, toplumumuzu ifsat eden çıplaklığa, “Toplumun en zayıf yanı da en kuvvetli yanı da kadın. Konya'da bile göbeği, göğüslerinin yarısı, omuzları, bacak uyluğunun % 80'i açık tipler türedi. Bu teşhir, 'beden görseli satma' değil mi? Beden satmaya giden yol, fa..şelik yolu değil mi? Cariyeler örtünmezmiş. Cariye mi bunlar!" sözleriyle yaptığı eleştiriyi hakaret ve iftiralarla boğmaya çalıştılar.

Ne yazık ki, daha önce olduğu gibi şimdiki hakaretleri de yanlarına kar kalıyor. Doğruhaber gibi yayın organları ile AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Sorgun gibi şahsiyetler dışında kimse oralı olmadı.

Dikkat ederseniz, çıplaklık da eşcinsellik gibi İstanbul Sözleşmesi ile birlikte büyük bir ivme kazandı. Çünkü yeryüzünü fesada boğmak çabasında olan küresel azmanlar eşcinselliği ve çıplaklığı bu sözleşme ile uluslararası düzeyde tahkim ettiler.

Maalesef hala görmezden geliyoruz, ama toplumumuzu İstanbul Sözleşmesinden daha fazla tahrip eden diğer bir eylem de çıplaklıktır ve çıplaklık üzerinden gerçekleştirilen saldırılardır. AK Parti Hükümeti, her ne kadar gelen tepkiler üzerine İstanbul Sözleşmesini iptal ettiyse de, izlediği aile politikaları hala bu doğrultudadır. Dahası da var: İktidar ve muhalefet partilerinin yanı sıra her ikisine yakın kadın derneklerinin en büyük ortak paydaları da İstanbul Sözleşmesidir.

Herhalde bu güruhun başörtülülere, sakallılara ve çarşaflılara bir yandan kerhen tahammül ettikleri ve diğer yandan onların olmalarından hazzettikleri tek yer Anıtkabir’dir!

Biz de bu vesile ile toplumu ifsat eden çıplaklığa dikkat çekiyor ve özellikle ebeveynleri kendi yükümlülüklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.

Çevre, okul ve medyanın da etkisi inkâr edilemez, ama bize göre çıplaklığın yayılmasında ve çıplaklık kültürünün oluşmasında, en büyük pay biz ebeveynlerindir. Çünkü çocukların tercihleri, bizim onlara giydirdiklerimizin sonucudur. Bizim çocuklarımıza yakıştırdığımız giysiler eğer mahremiyet, edep ve hayâ gibi değerleri de içerir özellikte ise, çocuklarımızda da bu anlamda bir hassasiyet oluşuyor.

Giysilerin rengi, uyumu ve yakışması kadar onların çocuklarımızın kişiliğine yapacakları etkiyi de hesaba katmalıyız. Kaldı ki, bu hassasiyet çocuklarımızdan önce belki de biz yetişkinler için çok daha önemlidir. Zaten giyim de kişinin önemli amellerinden değil mi?

Giyimimize yönelik saldırılardan da ancak bu bilinçle kurtulabiliriz.