MEB, kıyımlarına bir yenisini daha ekledi.
Bursa'nın Osmangazi ilçesinde bulunan Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Sayın Haydar Akın, pedagojik olarak da gayet yerinde olan bir kararı yüzünden görevinden alındı.
Hemen belirtelim ki, MEB’deki ve üniversitelerdeki bu gibi faşizan uygulamalar ne yenidir ve ne de son bulacağa benziyor. Faşizan diyoruz, çünkü keyfilik demek veya başka bir kelimeyi kullanmak onların bu zorbalığını tanımlamaya yetmiyor.
Müdür Haydar Akın, velilerin talebi üzerine 22 Mart 2022 tarihinde şu içerikte bir duyuru yapıyor: “Değerli öğretmen arkadaşlarımız 22/03/2022 tarihi itibari ile tüm sınıflardaki oturma düzeninin değiştirilmesi ve erkek öğrenciler ile erkek, kız öğrenciler ile kız öğrencilerin denk geleceği şekilde bir düzen oluşturulması gerekmektedir. Gereğini arz ederiz.”
Bu karar, eğitimde beklenen verimi almak açısından da oldukça önemlidir. Çünkü pedagojinin hassasiyetlerini de içermektedir. Ama ne yazık ki, MEB, eğitimdeki verimliliği değil, bir zümrenin direktiflerini esas aldı ve anılan müdür görevinden aldı.
Geçenlerde gazetelerin birinde şöyle bir haber vardı: “Japonya'nın sıra dışı yasağı: Pek çok okulda atkuyruğuna hâlâ izin yok.” Yani okul yöneticileri, kızların saçlarını atkuyruğu gibi bağlamalarını eğitimi olumsuz yönde etkileyeceği düşüncesindedirler. Haber şöyle devam ediyor: “Kadınların enseleri erkekleri tahrik edebilir.”
Sizler de takdir edersiniz ki, eğitim, aynı zamanda bir odaklanma ve yoğunlaşma işidir. Bu nedenledir ki, öğrenmeyi ve öğretmeyi olumsuz etkileyen şeylerden uzak durulur. Japonlar bu kararı verirken dine bakmıyorlar, tecrübeleri esas alıyorlar. Atkuyruğu ise sadece bir örnektir. Eğitimde verimlilik esas olduğu için, verimi düşüren şeylerden de özenle uzak durulur. Öğrencilerin ve öğretmenlerin giyimleri, hareket ve davranışları bile verimlilik esaslarına göre değerlendirilir. Eğitimi olumsuz etkileyecek giyeceklere, giyim tarzlarına ve davranışlara yer verilmez. Dediğimiz gibi, amaç, eğitimde azami verimi elde etmektir. Ama Türkiye’de değil böyle kuralları koymak, bunları tartışmak bile büyük bir suçtur.
Rejimin kendisi gibi eğitim sistemi de şekilciliği ve ideolojik dayatmayı verimliliğe tercih etmektedir. Örneğin, 10 Kasım törenlerinde çocuklarımızı Atatürk’ün heykeline secde ettiren okul yöneticilerini ve öğretmenlerini adeta ödüllendiren MEB, azgın zümrenin direktifleri doğrultusunda müdür Haydar Akın’ın kellesini alabiliyor.
Üzülerek ifade edelim ki, bu gibi uygulamalara ancak müstemleke, yarı müstemleke ve azgın zümrelerin hüküm sürdükleri ülkelerde rastlanabilir. Türkiye de bunlardan biridir.
Sadece MEB’in değil, diğer bütün kamu kurumları da bu azgın zümrenin pençesinde kıvranmaktadır. Kamu kurumlarının hala kendilerini bu azgın zümrenin çaldığı düdüğe göre konumlandırıyor olmaları, geleceğimiz adına büyük bir tehlikedir. En az bunun kadar olan diğer bir tehlike ise, hükümetin icraatlarının da özellikle Cumhur İttifakından sonra bu azgın zümreyi hoşnut edecek yönde olmasıdır.
Dileriz, hükümet yükümlülüklerini yerine getirir ve ne kamu kurumlarında ve ne de özel kurumlarda bir daha Mithat Paşa Ortaokulundakine benzer faşizan kararlar tekrarlanmaz.