Seleflerimizin “gururlanma padişahım, senden büyük Allah var” ihtarıyla girelim söze…
Tuğyan; bir kişinin, bir kurumun ve bir iktidarın sahip olduğu gücü kötüye kullanmasının adıdır. Bir ülkenin güven, barış ve refah düzeyi, elindeki gücü nasıl kullandığına göre artar veya eksilir. Burada önemli olan, bu gücüm zulmün hizmetine mi yoksa hakkın ve adaletin emrine mi verildiğidir.
Buradan sözü Ak Parti’ye getireceğim, ama itiraf edeyim ki, ciddi ciddi zorlanıyorum. Çünkü kılıçların kınından çıkarıldığı, copların vücutlarda paralandığı, çığlıkların birbirine karıştığı ve hemen hemen herkesin kendisininkinden başka bir kutsal tanımadığı bir zamanda susmak da zor, konuşmak da… Örneğin, hükümetin yüzümüzü güldüren, göğsümüzü kabartan ve ümit veren icraatlarını takdir ettiğimizde, muhalefet tarafından en hafifinden “yandaş” diye damgalanırken, hükümetin toplumu ifsat eden, aile kurumuna karşı savaş anlamına gelen, müstemlekeci eğitim sistemini hala yaşatan, toplumsal barışın önündeki en büyük engel olan milliyetçiliği besleyen icraatlarına ve yanlış gördüğümüz politikalarına getirdiğimiz eleştiriler nedeniyle bu cenahtan da kimi haksızlıklara maruz kalabiliyor ve coplanabiliyoruz.
Oysa Ak Parti bu değildi ve istiyoruz ki, böyle olmasın!
Başta Ak Parti’nin kurucusu olmak üzere, partinin ilk 10 yıldaki kadroları, horlandıkları, aşağılandıkları, işkence gördükleri coplandıkları ve kısaca iliklerine kadar yaşadıkları zulümleri unutmuş olamazlar, unutmamalıdırlar. Ak Parti unutsa bile biz unutturmamalıyız. Çünkü Ak Parti, 20 yıllık iktidarını bu zulümlere son vereceğine dair verdiği vaatlere borçludur. Ve hala bu vaatlerle vardır.
Ak Parti’nin güzel vaatlerine kötülerden başka kim karşı geliyordu ki? Yoksulluğa, yolsuzluğa ve insanı insanlığından eden yasaklara son vereceğini söylediğinde, omuzlarımızda taşımadık mı? Nice kötülüklerin anası olan bu rejimi-düzeni insani bir düzeye çıkarma yönündeki çabaları sahiplenmedik mi? Azgın bir zümreyi diğerlerine üstün yapan bu rejimin yerine herkes için hak ve herkes için adalet dedikleri için maruz kaldığı darbeleri canımızla savmadık mı? Zaten iktidarı da zulmün her türlüsüne son vermek yönünde kullanacakları bir araç olarak görmüyor muydu?
Kendi adıma söyleyeyim, bugüne kadar Ak Parti’nin yaptığı güzel işleri takdir edip sahiplendiğim gibi yanlış bildiklerimi eleştirmeyi de bir görev biliyorum. Bu duruşum sadece iktidara özgü değildir. Herkes ve her kurum için geçerlidir. Bu konuda da Hz. Ali’yi örnek alıyorum ve dolayısıyla, “kimin söylediğine-yaptığına değil, neyi söylediğine ve yaptığına bakmaya çalışıyorum.”
Biliyoruz, iktidarlar genelde eleştiriden hazzetmezler, ama hazımsızlıklarını zulme de vardırmamaları gerekir. Meşru muhalefete ve meşru eleştirilere karşı hazımsızlıklarını şiddete ve zulme vardıranlar, sadece iktidarlarını değil, saygınlıklarını da yitirirler.
Her ne pahasına olursa olsun, Ak Parti’yi iktidardan düşürmeye yeminli olanların bundan sonra da içeriden ve dışarıdan her türlü hile ve desiseye başvuracak olmaları, Ak Parti’yi adaletten uzaklaştırmamalı, aksine uzaklaştığı adaleti yeniden merkezine almalıdır!
Sonuç olarak, Ak Partililer de kendilerini iktidara taşıyan ve uzun zamandır iktidarda tutan şeyin, adalet söylemi ve bu doğrultudaki icraatları olduğunu biliyorlar. Dolayısıyla yapmaları gereken şey, icraatlarını da coplarını da adaletin dışına taşırmamalarıdır. Aksi halde dünyada da ahirette de paylarına neyin düşeceğini biliyorlar.
Ne mutlu adalet üzere yaşayanlara ve adalet üzere ölenlere!