Evvela bundan 20 yıl önce Afganistan’ı işgal eden ve bu süre içinde elinden gelen hiçbir tecavüzü, cinayeti ve vahşeti ardına koymayan günümüzün en büyük Firavun’u ve Nemrut’unu olduğu gibi tanıma ve tanıtma basiretini ve ferasetini bütün insanlara ve özellikle Müslümanlara vermesini Allah’tan niyaz ediyorum. Gerçi Allah (cc.) o basireti, feraseti ve daha fazlasını vermiş, ama ne yazık ki, insanların çoğu bu nimetten yararlanmamakta ısrar ediyor.
Bugünlerde Afganistan’da olmam hasebiyle bana o kadar soru yöneltilmektedir ki... Bunların çoğu da doğal olarak Taliban’ın kim ve ne oldukları, birileri tarafından desteklenip desteklenmedikleri noktasında yoğunlaşmaktadır. Şunu bilmelisiniz ki, benim zihnimde uçuşan sorular da en az bana yönelttiğiniz sorular kadardır. Çünkü art niyetlileri dışta tutarsak, hepimizin gayesi doğru olanı bilmektir ve çabamız da o yöndedir.
Taliban hakkındaki sorulara doğru cevap bulmamız olayları ve olguları olduğu gibi tanıyıp tanımadığımızla doğrudan orantılıdır. Örneğin, son 40 yıl içinde önce Rusya Afganistan’a saldırıp 10 yıl işgalden sonra yenildi ve akabinde Amerika’nın işgali başladı ve 20 yıllık işgalden sonra tarihinin en büyük yenilgisine uğratıldı.
Rus işgali esnasında Amerika’nın kendi çıkarları gereği Mücahitlere bazı silahları verdiği doğrudur. En az iki nedenden dolayı yapıyordu; kendisiyle soğuk savaş halinde olan SSCB’yi zayıflatmak ve yeni silahlarını denemek! Ki her ikisinde de hedefine ulaştı.
Fakat Mücahitlerin iktidarını da kendi haline bırakmadı. Çünkü İslam’ın yasalarının uygulanmasına tahammülleri yoktur. Dikkat ediniz lütfen, Mücahitlerin İslam’ın yasalarına ne kadar uydukları ve bunları ne kadar yaşattıkları da ayrı bir konudur, ona girmiyoruz. Fakat dediğimiz gibi Amerika ve hempaları o kadarına bile tahammül etmediler ve nasıl ortaya çıktığı konusunda bizim de sorularımızın olduğu Taliban’ın Mücahitlerin hükümetine karşı giriştiği harekatı desteklediler. Taliban’ın iktidarının üzerinden henüz beş yıl geçmişti ki, Amerika bu kez de Taliban’ı doğrudan hedef aldı ve gerçek failleri hala dünya kamuoyundan saklanan ikiz kulelere yapılan saldırıları bahane ederek Afganistan’ı işgal edip Taliban hükümetine son verdi. Mücahitlerin bir kısmı işgalcilerle uzlaşırken, bir kısmı da Rus işgaline nasıl karşı koyduysa, Amerika’nın işgaline de öyle karşı koydu ve Taliban’la birlikte soluğu dağlarda aldılar.
Bizim Taliban hakkında doğru bir teşhis yapmamız şu gerçeği şeksiz ve şüphesiz bir şekilde kabul edip etmediğimize bağlıdır: Amerika’nın işgaline silahla cevap verenler Amerikancı değildiler ve bugüne kadar da Amerikancı değildirler. Bununla birlikte işgal yıllarında Amerika doğrudan veya dolaylı yollardan Taliban’ın içine sızmaya çalışmış ve hatta sızmış olabilir. Ama Amerika’nın Taliban’ın içine sızmış olması ve sızmanın da ötesinde bazılarını kazanmış olması da Taliban’ı Amerikancı kılmaz. Çünkü bu ve benzeri şeyler Taliban’ın dışında gelişen ve Taliban’ın da tasvip etmediği olaylardır. Taliban’ın Amerika’ya tarihinin en büyük yenilgisini tattırması da bunun en açık ispatıdır.
Şimdi gelelim Taliban’ın şimdiki durumuna...
ABD Başkanı Joe Biden’in de belirttiği gibi Amerika’nın Afganistan ile savaşı bitmedi, Amerika sadece savaşın yöntemini ve kullanacağı araçların bir kısmını değiştirdi. Taliban’ın arasına nifak sokmak, mümkünse bölmek, yanlışlar yapmasını sağlamak ve yönetememesi için elinden gelen ne kadar kötülük varsa hepsini yapmak! Nitekim “Taliban gelirse, hepinizi öldürecek” korkusunu yayıp iş görenlerden yüz binlercesine Afganistan’ı terk ettirmesinin ve bunların 100 binden fazlasını bizzat kendisinin götürmesinin nedeni budur.
Bugün Taliban’ın içinde Amerika’nın adamları veya nüfuzu var mı, varsa ne ölçüdedir, kesin bir şey diyemeyiz. Fakat Taliban’ın içinde Amerikancı unsurların bulunması bile Taliban’ı Amerikancı yapmaz. Yani Taliban hakkında duyduğumuz haklı ve haksız şüphelerimiz bize kendi vatanını 20 yıllık işgalden kurtaran Taliban’ı şeytanlaştırma ve Amerika’nın da vahşetlerini görmezden gelme hakkını vermez.
Taliban hakkındaki sorularımızın çoğu onun niteliğine, donanımına, hükümet etme tarzına ve İslam Hukukundan ne anladığına ve icraatlarına yöneliktir.
Bu sorulara da doğru cevap vermenin en kısa yolu Taliban’ın da insan olduğunu unutmamaktır. Hepimiz beşeriz ve şaşarız. Kimimizin şaşması gafletinden, kimimizin şaşması cehaletinden ve kimimizinki de gerçeklere isyandandır.
Taliban için dünyanın en iyi savaşçıları demek ne kadar doğru ise, onların gözlerini savaşta, işgalde ve iç savaşlarda açtıkları ve bu olumsuzluklarla büyüdükleri de o kadar doğrudur. Bu olumsuzluklar doğal olarak Taliban’ı birçok şeyden de mahrum bırakmıştır. Örneğin, çoğu uğrunda her şeylerini feda ettikleri İslam’ı öğrenememiştir. Öğrendikleri şeyler de İslam’dan ancak bir cüzdür. Bu eksiklik en fazla da icraatlarda kendisini göstermekte ve ortaya çıkmaktadır. Nasıl ki bizlerin dünyası bildiğimiz, gördüğümüz, yaşadığımız ve öğrendiğimiz şeyler kadardır, Taliban’ınki de aynen öyledir. Örneğin, İslam’ın bir hükmünü eksik anladığımızda onu eksik ve yanlış anladığımızda ise yanlış uygulama yoluna gideriz. Bunun da sonucu hakka tecavüzdür ve adaletten sapmaktır.
Taliban Müslümandır. Taliban ezici çoğunluğun desteğiyle işgalcileri ve işbirlikçilerini yenip iktidar olmuştur. Her devrim yapanın uğrunda savaştığı değerleri hayata geçirmek çabası içinde olması gibi Taliban da elde ettiği zaferden sonra inancını hayatına hakim kılmak çabasındadır. İşte bizlerin kalan diğer soruları da burada yoğunlaşmaktadır. Kimimiz Taliban’ın inancını, kimimiz onların İslam anlayışını, kimimiz icraatlarını ve kimimiz de koydukları yasaları tartışıyor, sorguluyor, eleştiriyor ve değerlendiriyoruz. Zaten olması gereken de bu değil mi?
Şunu üzülerek belirteyim ki, bazı dindaşlarımızın Taliban’ın zaferini küçümsemeleri ve Amerika’nın vahşetlerini görmezden gelerek sadece Taliban’ın kimi haksızlıklarına takılıp kalmaları kendileri adına büyük bir utanç ve zillettir. Şeytanlara, tağutlara bir cümle ile bile olsa lanet ettikleri yok, ama şeytanlara ve tağutlara direnenlere söylemedikleri de yoktur. Oysa inancımız birilerine olan düşmanlığımızın bile bizi adaletten ayırmamasını emrediyor. Şunu unutmayalım ki, hiçbir dini, ideolojik, etnik ve mezhebi aidiyet salt başına kişiyi masum, yani günahsız yapmaz. Bu nedenledir ki, hepsinin içinde az veya çok zulmedenlerin olduğunu, olabileceğini hesaba katmak gerekir. Aynı şey Taliban için de geçerlidir.
Sonuç olarak, sizleri bilmem, ama kendim şunu yapmaya çalışıyorum: Nasıl ki, diğer insanların etnik, dini ve ideolojik aidiyetlerine bakmaksızın onları sarf ettikleri sözler ve gerçekleştirdikleri eylemler üzerinden değerlendiriyorsam, Taliban’ı da o şekilde değerlendiriyorum. Taliban’ın yanlışları kendilerinindir. Ama elimden gelirse, bütün imkanlarımla onları yanlışlarından alıkoymayı bir görev bilirim. Fakat doğruları da bütün insanlarındır ve elimden gelirse, bütün imkanlarımla onların yanlarında olmayı bir görev bilirim.
Konunun öneminden dolayı yazım da uzadı, sorularınızın bir kısmına bile cevap olduysa maksat hasıl olmuştur.