İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’nun “Kobani eylemleri” nedeniyle 25 Eylül 2020’de başlattığı gözaltı operasyonunun aklıma getirdiği ilk soru budur.

Ama konuya girmeden önce şu şeytana pabucunu ters giydirecek kadar şeytanlaşanların olası iftiralarına maruz kalmamak için belirteyim ki, PKK olsun veya başka bir yapı, şiddete başvuruyorsa, bana göre meşruiyetini de yitirmiş demektir. Bir de her ülkede geçerli olan şöyle bir durum var: Seçime girecek kadar özgürlüğü olan siyasi bir parti; kendi ülkesine karşı silahlı eylemler gerçekleştiren bir yapıdan yana tavır aldığı ve onun eylemlerini tasvip ettiği andan itibaren meşruiyetini yitirir. Yine dünyanın neresinde olursa olsun, bir partinin adayları bütün güvenlik soruşturmalarında eğer “temiz” çıkıyorsa, yani seçime girmelerine bir mani olmadığı halde, seçildikten sonra “terörle iltisaklı” diye görevlerinden alınıyorlarsa ve onların da yerine yine halkın seçtiği meclis üyeleri değil de kayyum atanıyorsa, burada bir irade gaspı var demektir. Bütün bunlar da doğal olarak kamuoyunun vicdanını yaralar ve yöneticileri kendi iradesini gasp edenler olarak görür. Dolayısıyla Soylu’nun gerek değişik zamanlarda ve gerekse Kobani eylemleri adına gerçekleştirdiği operasyonlar birçok soruyu da beraberinde getirmektedir.

Evet, 6-8 Ekim şiddet eylemlerinin failleri bulunsun ve hak ettikleri ceza verilsin. Nitekim bazıları cezalandırıldılar. Ama bütün sorumluların cezalandırılmadığı da bir gerçek. Mesela iki gün boyunca şiddet olaylarına seyirci kalan güvenlik güçlerinin neden görevlerini ihmal ettiklerini hala bilmiyoruz.

AK Parti’nin bölge milletvekilleri koltuklarını yitirmenin korkusuyla mı veya başka nedenlerden dolayı mı susuyorlar, bilmiyoruz. Ama AK Parti ve tabii ki Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bilmeliler ki, Soylu’nun Doğu ve Güneydoğu’da gerçekleştirdiği hukuk dışı eylemlerinin faturası AK Parti’ye ve özellikle Kürt Sorunun çözümünde bugüne kadarki en büyük adımları atan Erdoğan’a kesilmektedir. Düşünebiliyor musunuz, Kürt Sorununda Cumhuriyet tarihinin en devrimci adımlarını-hem de canı pahasına gerçekleştiren şahsiyet Erdoğan, ama Kürtlerin en fazla desteğini alan parti ise aynı zamanda Kürt gençlerinin kanında eli olan PKK’nın siyasi kanadı HDP! Örneğin, Soylu da bilmez mi ki, Kürtçe tabelalarına karşı savaş açmak, kendisinin güvenlik soruşturmasında temiz çıkıp da seçilenlerin sonra derdest edilerek yerlerine kayyumların atanması ve kısaca hukuk dışı operasyonlar ve gözaltılar AK Parti’ye olan güveni tüketir? Bu vesile ile dostça bir uyarıda da bulunayım: Kürtlerin ezici çoğunluğu devletin PKK’ya ve dahi her türlü teröre karşı yürüttüğü mücadeleyi selamlamaktadır. Dolayısıyla HDP’ye oy veren her Kürt’e PKK’lı muamelesi yapmadan önce bölgedeki icraatlarını gözden geçirmesi gerekmez mi? Bir insanlık suçu olan inkâr politikalarına AK Parti’nin son vermiş olması Türkiye’yi ne kadar rahatlattıysa, devamını getirmemek de o kadar rahatsızlık veriyor. Bunu görebilmeliyiz!

Behemehâl yapılması gereken iş şudur: Devlet temel hakların gaspını “teröre karşı verdiği mücadelenin” bir gereği görmekten vazgeçmeli ve bir yandan “teröre karşı mücadeleyi” kesintisiz sürdürürken, diğer yandan temel hakların güvencesini sıkıntıya sokan engelleri de bir bir bertaraf etmelidir. Mesela, MEB müfredatına koyduğu Seçmeli Kürtçe Dersinin içini doldurmamaktaki ısrarı bile tek başına Kürtlerin devlete olan güvenini sarsmaya yetmektedir.

Soylu veya AK Parti farkında mı, bilmiyoruz, ama bilmeliler ki, bu ve benzeri operasyonlar sanki PKK-HDP’den çok Erdoğan’a karşı yapılmaktadır! Çünkü şu soruların cevabını bulamıyoruz?

Peki, ya Soylu’nun Kürtçe tabelalarına karşı açtığı savaşa ne demeli? Sizce de Soylu’nun bu eylemlerinin devletin inkâr politikalarına resmiyette de olsa son veren AK Parti’yi Kürt-Kürtçe düşmanı göstermekten başka bir yararı olur mu? Türkiye inkâr politikalarının kardeşliğimizde açtığı fetret dönemine son vermek için sabırsızlıkla Erdoğan’dan buzdolabına koyduğu sorunu çıkarıp halledeceği günü bekliyor iken, umarım Soylu bize kızmak yerine bütün bu ve benzeri sorulara inandırıcı cevaplar verir.

Madem yazıya soru ile başladım, yine bir soru ile bitireyim: Bu ve benzeri bütün hukuk dışı operasyonlar doğal olarak sadece ve sadece PKK-HDP’ye yarayacağına ve bu operasyonların faturası da hükümete kesileceğine göre, hedef gerçekten terör mü yoksa Erdoğan mı oluyor?