Bizler, “haksızlığa karşı susan, dilsiz şeytandır” diyen bir inancın-medeniyetin çocukları olmamız nedeniyle, kimden kime yapılırsa yapılsın, zulme rızayı zül biliyoruz.
Geçen haftaki yazımızda muhatabımız ve hakemimiz kamuoyu idi. Bu defaki muhataplarımız ve hakemlerimiz ise Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Bahçeli ve Sayın Akşener’in şahıslarında bütün siyasilerdir. İstisnasız hepsinin Kürtlerden söz ederken mutlaka “kardeş” sıfatını da eklemekteki hassasiyetleri kamuoyunun da malumudur.
Daha önce kamuoyuna açıklamıştık. Öğrencilerimize 13 Ocak 2017’de verdiğimiz “İstiklal Marşı’nı veya Gençliğe Hitabe’yi Kürtçeye çeviriniz” konulu bir ödev nedeniyle bölücülükten hüküm giydik. Anılan tarihten sonra gerek bizim ve gerekse dekanlığın bütün taleplerine rağmen ders verdirmeyen üniversitenin haksızlığını bir adım daha ileri götürüp, “2018-2020 Öğretim yılları arasındaki akademik performansımızın yetersizliği nedeniyle sözleşmemizi uzatmayacağını” tebliğ etmesi, bize meseleyi kamuoyuna taşımaktan başka bir seçenek bırakmamıştır.
Yalanlarla, zulümlerle, kanla, kinle ve zulümle bugüne kadar geldik, ama bu doğrultuda gitmemeli artık. Kadim kardeşliğimizdeki bu fetret dönemini nedenleriyle birlikte sorgulamalı ve özeleştiri yapmalıyız. Yalın bir dil ile söylememiz gerekirse, yüzlerce yıllık bir kader birliği olan ve hepsinden de önemlisi dindaş olan biz Türklerle Kürtlerin son 100 yıldır yaşadıklarımız veya bize yaşatılanlar kesinlikle kardeşlik değil, olsa olsa vahşettir. Bu vesile ile cevabını vermemiz gereken sorulardan biri de, ırkçılığı bayraklaştırarak mı yoksa adaleti mi bayraklaştırarak 2023 yılına gireceğimizdir. Eğer adalette ve kardeşlikte samimi isek ve eğer 2023 yılını bu değerlerle selamlamak istiyorsak, bilelim ki, bunu Türkçenin bin yıllık yoldaşı olan Kürtçeyi “bilinmeyen bir dil” olarak kayıtlara geçen bir TBMM ile gerçekleştiremeyeceğimiz gibi, özgeçmişlerini anadilleri Kürtçeyi de yazan bilim insanlarına bölücülük muamelesi yapan üniversitelerle ve dahi güneşi balçıkla sıvarcasına tarih kitaplarındaki Kürt ve Kürdistan kelimelerini çıkaracak kadar ırkçılığa saplanmış olan bu eğitim sistemiyle de gerçekleştiremeyiz!
Bilesiniz ki, “kardeşlerim” dediklerinize reva gördüğünüz bu muamelelerin ne demokraside, ne insanlıkta, ne adalette ve ne de kardeşlikte yeri vardır. Örneğin, siz Avusturya’da yaşayan 200 bin civarındaki kardeşlerimiz Türkçeyi yaşasınlar diye onlarca öğretmen gönderirken, 20 milyonu aşan “kardeşleriniz” için 20 tane öğretmeni bile çok görmenizin adı nedir? Veya Sağlık Bakanlığının; Almanca, Arapça, Farsça, Fransızca, İngilizce ve Rusça’da 7/24 sağlık hizmeti verirken, Kürtçeye yine “bilinmeyen dil” muamelesi yapmasının ırkçılıktan başka bir adı var mı?
Mesela sizler her fırsatta Türkçe için “dil kimliktir” ve “dil şereftir” gibi gıpta edilesi sözler söylerken bile “kardeşlerinizin” diline tecavüz etmenizi neye borçlusunuz?
Kendi dilinizi kimliğiniz ve şerefiniz olarak gördüğünüz gibi, biz kardeşlerinizin dilini de kimliğimiz ve şerefimiz gibi görmeye var mısınız? Bütün cesaretimizi toplayarak şunları da soralım: Siz olsanız, kimliğinize uzanan elleri kırmaz mısınız? Siz olsanız, sizi şerefinizden yoksun bırakmak ve şerefinizi ayaklarının altına almak isteyenlere karşı koymaz mısınız? Dilinizden düşürmediğiniz “Türk-Kürt kardeşliğini” bundan böyle Türkçe ile Kürtçe’nin kardeşliğinde ispatlamaya var mısınız?
Türk’ün haini olduğu gibi, Kürt’ün de haini vardır. Ama şundan inancınız kadar emin olabilirsiniz ki, Kürtlerin ezici çoğunluğunun vatanperverliği sizin vatanperverliğinizden kat be kat fazladır. Bunun ispatı da rejimin inkâr, asimilasyon ve imha politikalarına ve hala devam eden zulümlerine rağmen adalette, insanlıkta ve kardeşlikte ısrar etmeleri ve daha barışçı, daha güvenli ve daha müreffeh bir Türkiye’nin özlemi ve çabası içinde olmalarıdır. Peki, ya sizler? Adil olduğunuzu söyleyebilir misiniz? Ya kardeşliğiniz? Kardeşlikte Kabil misiniz, Musa mı? Ne dersiniz, yüz yıldır birbirimize zulmetmek cinnetinden artık vazgeçmeli değil miyiz?
Hülasa zikrimiz de, fikrimiz de ve fiillerimiz de işte bunlardır. Bir de sizler söyleyiniz, kimdir bölücü, kimdir ırkçı ve kimdir hain?