Sizler bu başlığı “milli-manevi değerlerin bayraktarlığından zina ve eşcinselliğin bayraktarlığına Ak Parti” şeklinde de okuyabilirsiniz!
Ak Parti’nin kamuoyundan gelen bütün uyarılara rağmen İstanbul Sözleşmesini CHP ile HDP’nin yanı sıra kendisini muhafazakâr olarak tanımlayan KADEM ile kendilerini feminist, eşcinsel vs. olarak tanımlayan STK’ların da destekleriyle hayata geçirmedeki kararlılığı Türk Milletinin milli ve manevi değerleri için ciddi bir tehdittir. Buna sessiz kalmayı bir zül saydığımız içindir ki, Ak Parti’ye yönelik dostça eleştirilerimizi sürdüreceğiz.
Eminiz ki, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan da geçmişte Medeni Kanunu çok eleştirmiştir, ithaldir ve milli-manevi değerlerimize aykırıdır diye. Yine eminiz ki, günün birinde Medeni Kanunu dahi sollayan kanunlar çıkaracağını hiç mi hiç hayal etmemişti. Fakat dün hayalini kurmanın bile haram olduğunu düşündüğümüz kimi fiilleri bugün bazılarımızın sahiplendiklerini ve yayılması için çalıştıklarını görebiliyoruz. Türkiye halkının milli-manevi değerlerine karşıtlık ve aile yapısına aykırılık bağlamında Atatürk'ün çıkardığı yasaların Erdoğan’ın çıkardığı yasaların yanında çok masum kalacağını kim hayal edebilirdi ki! Düşünebiliyor musunuz, evli erkek ve kadınların dahi zina yapmalarını suç olmaktan çıkaran bir kanunun altına imza atmak ve yine inancının sapıklık olarak tanımladığı eşcinselliğe adım adım yasal ve toplumsal meşruiyet kazandırmak…
Dilerdik ki, bizim burada yazdıklarımızı ve daha fazlasını hala Ak Parti’nin etkili ve yetkili koltuklarında oturan, ama kapalı kapıların ardında partilerinin bu ve benzeri konulardaki politikalarından rahatsız olduklarını iddia edenler yüksek sesle dile getirsinler. Fakat onlar şimdiye kadar elde ettiklerini korumayı ve daha fazlasına sahip olmak için çaba göstermeyi bu meselelere önceliyor olmalılar ki, Ak Parti’de de meydan zina ve eşcinselliğe toplumsal bir meşruiyet kazandırmak için mücadele eden vekillere kaldı. Çünkü en faal vekiller de bunlardır. Bu konularda başı bayan vekillerin çekiyor olmaları -ki bazıları da başörtülüdür- düşündürücü olmanın da ötesinde yıllarca milli-manevi değerlerin bayraktarlığını yapan bir parti adına veyldir ve dahi sözün bittiği yerdir.
Kadına yönelik her türlü şiddet ve hak gaspı ile elbette mücadele etmek gerekir. Zaten bir hükümet de meşruiyetini hakkı ve adaleti tesis ettiği ve bu yönde mücadele verdiği ölçüde kazanır. Ancak bir zulmü ortadan kaldıracağım derken, daha beter bir zulmü de getirmemelidir. Ve hele hele toplumu ifsat etmek isteyenlerin işgüzarlığına alet olmamalıdır. Bu işgüzarlar İstanbul Sözleşmesinin başlığını dahi kasıtlı bir şekilde yanlış tercüme etmişlerdir. Diğer dillerdeki sözleşmede “aile” veya “aile içi” diye bir kelime ve deyim yoktur. Başlıkta yer alan “ev içi” deyimini “aile içi” diye tercüme etmişler ki, bunun adı düpedüz sahtekârlıktır.
İstanbul Sözleşmesini cansiperane savunanların şeytanlıkları da o yanlış tercümedeki deyimde gizlidir. Çünkü “ev”den ve “ev içi”nden kasıt sadece meşru tanımı ve anlamı ile bizim düşündüğümüz aile değildir! Bu sözleşmedeki ev doğal olarak erkek-erkeğe ve kadın-kadına olan eşcinsel amaçlı birliktelikleri de kapsamaktadır. İstanbul Sözleşmesinin tam açılımı da budur.
Hatırlanacağı gibi, Erdoğan, gelen yoğun eleştiriler üzerine bundan bir yıl önce “İstanbul Sözleşmesinin bir nas olmadığını” beyan etmişti. Ancak geçen 28 Şubat tarihli bazı basın-yayın organlarından da öğrendiğimiz kadarıyla, partinin bazı kadın milletvekilleri İstanbul Sözleşmesinin “faziletleri” hakkında Erdoğan’ı ikna etmeyi başardılar. Ak Parti’deki bayanların son yıllarda en dikkat çeken özellikleri, CHP’den HDP’ye ve feminist derneklerden eşcinsel vb. derneklere kadar hepsi ile İstanbul Sözleşmesi ortak paydasında buluşabiliyor ve eylem birliği yapabiliyor olmalarıdır. Örneğin, İstanbul Sözleşmesinin bütün içeriğiyle birlikte bir an önce hayata geçirilmesinin mücadelesini cansiperane bir şekilde veren diğer bir AKP’li de rektörlükten milletvekilliğine, Tenzile Erdoğan Anadolu Kız İmam Hatip Lisesi müdürlüğünden Türkiye’yi GREVIO’da temsile kadar birçok alanda faal olan sayın Prof. Dr. Aşkın Asan’dır. Asan, anılan okulda hala “Akademik Danışman” olarak görev yaptığı için bir öğrenci velisi olarak da emin olmak isteriz: Zina ve eşcinselliği savunan kişi ve kurumlarla yaptığınız toplantılarda danışmanı olduğunuz İHL’de öğretildiği gibi, zinanın haram ve eşcinselliğin toplumu ifsat eden bir sapıklık olduğunu söyleyebildiğinizden emin olabilir miyiz?
Kamuoyu olarak cidden merak ediyoruz; zina ve eşcinselliği savunmaları ve yayılması için mücadele etmeleri bir yana, Müslüman kimliğinizden dolayı sizinle değil aynı mekânı, ellerinden gelirse aynı ülkeyi dahi paylaşmayacak kadar tahammülsüz olanlar, nasıl oluyor da İstanbul Sözleşmesini hayata geçirmek konusunda sizlerle omuz omuzadırlar? Buradan hareketle Asan’lara ve KADEM’lere şu çağrıyı yapıyoruz: Madem bu sözleşmeyi savunmadaki amacınız sadece kadınlara yönelik şiddeti ortadan kaldırmak içindir, neden zina ve eşcinsellik konularında nasıl düşündüğünüzü, hangi dinin veya ideolojinin bu konulardaki hükümlerini esas aldığınızı tıpkı zina ve eşcinselliği savunanlar gibi yalın bir dil ile ifade etmiyorsunuz?
Sayın Erdoğan’ın şahsında Ak Partililere soruyoruz; Medeni Kanun mu milli-manevi değerlerimizi daha fazla tahrip ediyor, İstanbul Sözleşmesi mi? Bacayı saran bu ateşi söndürmek de, harlamak da sizin elinizdedir.
Yeri geldikçe dindaşlarımıza Hesap Gününü hatırlatmayı sürdüreceğiz.