Atatürk’ün devrimlerini nasıl ve hangi yöntemlerle hayata geçirdiğinin sembollerinden biridir “B…n Rıfat” deyimi veya olayı.

Hemen belirteyim, burada tartışmak istediğim konu veya cevabını aradığım soru, Atatürk’ün demokrat mı, diktatör mü veya Tanrı mı olduğu değildir. Burada Atatürk’ün Meclis Kürsüsünde milletvekillerine söylediği “Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir” sözünü veya Rıfat Hoca’ya, “Hoca imza at dedim, keyfini bozarım sonra” sözünün de neye tekabül ettiğini sormak gibi bir de niyetim yok. Çünkü sizler de pekâlâ biliyorsunuz ki, üzerinden onlarca yıl geçmiş olsa dahi, Türkiye toplumu ne Atatürk’ün devrimlerini ve ne de Atatürk’ün bir insan mı veya bir Tanrı mı olduğu sorusunu tartışacak kadar özgür bir ortamı oluşturabilmiş değildir. Bunu kıyısından köşesinden tartışabildiği ortamlar olduysa da uzun sürmemiş ve günün Atatürk’leri ile B…n Rıfatları güç birliği ederek gerekeni yapmışlardır. Hatta dikkat ederseniz, Atatürk’ün bir tanrı değil, bir insan olduğunu söyleyenlerin bile birçoğu bir sonraki cümlelerini şöyle kurarlar: “Atatürk’ün ilkeleri mutlak doğrulardır; tartışılamaz, değiştirilemez ve kaldırılamaz! Değiştirilmeleri veya kaldırılmaları teklif dahi edilemez.” Hepimiz biliyoruz ki, salonunda “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” ibaresi yazılı olan ve haddizatında milleti temsil eden TBMM dahi bu konuyu dile getirecek kadar özgür değildir.

Nedenini siz araştırabilirsiniz, ama örneğin, şöyle bir diyalog da onları mantıki bir sonuca götürmez:

Atatürk tanrı mı? Hayır! Atatürk’ün koyduğu ilkeler birer tanrısal buyruk mu? Hayır! Anayasa dinsel-ilahi bir kitap mı? Hayır! TBMM’de yazıldığı gibi, “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi? Evet! Millet veya milletin vekilleri dini-ilahi olmayan bu anayasayı kendi iradesiyle değiştirme hakkına ve yetkisine sahip mi? Hayır!

Ben de bu gerçeklerden hareketle bu yazıda Atatürk’ü ve devrimlerini tartışmanın dışında tutuyorum. Yani buradaki sözlerim dünden bugüne kendilerini Atatürk’ün yerine koyanlara ve yine dünden bugüne B…n Rıfat misyonunu yürütenleredir. Gerçi yazının başlığı da zaten budur, ama yine de tanrıların gazabına uğramamak için bir kez daha buradaki tartışmanın konusunun Atatürk ve onun ilkeleri olmadığını belirtiyorum.

Sizi bilmem, ama ben çoğu kez günümüzün Atatürkleri ile B…n Rıfatlarını birbirinden ayıramıyorum. Çünkü çıkarları onları birbirine o kadar benzetmiş ki… Her ne kadar Atatürkler la yusel olsalar ve her zaman iktidar kendileri imiş gibi yaşasalar dahi, ayak işlerini yapmaları için B…n Rıfat’larını da ihmal etmiyorlar. Kimisini makamla, kimisini unvanla, kimisini başka şeylerle kendilerine hizmet ettiriyorlar. Fakat işin kötüsü, bazen bunların hangilerinin günün Atatürk’ü ve hangilerinin günün B…n Rıfat’ı olduğunu birbirinden ayıramıyorsunuz. Çünkü boşluk olmasın ve boşluk oluşmasın diye birbirilerine öyle bir kenetlenmişler ve benzeşmişler ki… Bu Atatürklerle B…n Rıfatların sayısı da az değil. Siyasetten ticarete, sağlıktan sanata ve üniversiteden diyanete kadar her yerde kaynıyorlar. Hiç mi hiç hazzetmedikleri ve dünyayı kendilerine dar ettikleri kişiler ise onurlarıyla, iradeleriyle ve inançlarıyla birlikte yaşamak çabası içinde olanlardır. Bir de bu Atatürkler ve B…n Rıfat’lar eskisi gibi tek tip kıyafet de giymiyorlar. Yani ne Atatürkler Sayın Mustafa Kemal Atatürk gibi giyiniyorlar ve ne de Rıfatlar Sayın Rıfat Börekçi gibi giyiniyorlar. Sakaldan cübbeye, çarşaftan mini eteğe yakasız gömlekten papyona kadar zengin bir giyimleri var. Kimin günün Atatürk’ü ve Rıfat’ı olduğunu giyimlerinden değil, ancak söz ve eylemlerinden anlayabiliyorsunuz. Bu iç içe oluşları sultalarını korumak ve sürdürmek içindir. O kadar iç içeler ki, sanırsınız ki, birbirilerine fenafih olmuşlar. Sultaları için gerçekleştirmeyecekleri bir zulüm ve feda etmeyecekleri bir değerleri yoktur. Bu değer din bile olsa! Bu birlikteliğin örneklerini görüyoruz: Kendilerini “hem Müslümanım ve hem de Atatürkçüyüm” diye tanımlayanlar ile kendilerini “hem Atatürkçüyüm ve hem de Müslümanım” diye tanımlayanlar birlik olup kendilerini sadece “ben Müslümanım” diyenlere hayatı dar edebiliyorlar.

Türkiye toplumu son yüz yılda sürgünlerden katliamlara, zindanlardan darağaçlarına ve muhtıralardan darbelere kadar nice badireleri alnının akıyla atlatabildi, ama ne günümüzün Atatürkleri ile günümüzün B…n Rıfatlarının yaptıkları bu ittifak karşısındaki şaşkınlığını ve çaresizliğini atlatabildi ve ne de bu ittifakın saldığı korkuyu yenebildi.

Benim bu aralar aklıma takılan soru şudur: 2023’ün Türkiye’sinde de egemenlik yine Atatürkler ve onların B…n Rıfatların mı olacak, yoksa millet mi iradesini idaresine egemen kılacak? Yaşayanlar görecektir!