Sizin de dikkatinizi çekti mi? Bir tarafta şuraya buraya, şu ülkeye bu ülkeye ve şu kursa bu kursa kurban toplayan kuruluşların gazetelerden, televizyonlardan ve sokak panolarından hiç eksik olmayan reklamları ve diğer taraftan Doğu Türkistan'dan Keşmir'e, Filistin'den Mısır'a, Afganistan'dan Somali'ye ve Yemen'den Suriye'ye Müslümanların maruz kaldıkları katliamlar, tehcirler ve hak tecavüzleri.
Geçenlerde de kurbanın nasıl istismar edildiğine dikkat çekmiştim. Bu işi layıkıyla yapanlar istisna ancak bazı kurumların basın-yayın organlarını reklamlara boğduklarını görünce bir kez daha hatırlatma ihtiyacı duydum; kurbanlarımızın gerçekten kesilip kesilmediğinden kimlere verildiğine ve bir de fiyatına kadar bilmeliyiz. Aksi halde sevap kazanayım derken hem inancınızı ve hem de paranızı istismar ettirmenin günahından kurtulamayız.
İster iç haberler ister dış haberler... Cinayetsiz, tecavüzsüz ve katliamsız bir haber yok artık. Mesela şu kadın cinayetlerine ve çocuk tecavüzlerine ne demeli? Neden azalmak yerine her yıl bir öncekinin rekoru kırılıyor? Hiçbir şehir, mahalle ve köy güvenli değil artık. Dahası evlerimizde dahi kendimizi güvende hissedemiyoruz.
Ardı arkası kesilmeyen bu tecavüz ve cinayetlerin son kurbanlarından biri de 13 yaşındaki Hüseyin Nasrullah Çelik ve cinayet mahalli Adıyaman! Ne yazık ki, bu vahşetler son bulmak yerine, birinin kanı kurumadan diğeri işleniyor. Çünkü cezalar caydırıcı değil. Deyim yerindeyse, her cinayet yapanın yanına kar kalıyor. Birkaç yıl hapis yattıktan sonra çıkıp hayatına devam ediyor. Ya o canilerin söndürdükleri ocaklar, yaktıkları yürekler ve çektirdikleri acılar?
Küçük Hüseyin'in yakınlarından biri telefonda soruyordu; "hani nerede idam?" diye. Ve devam ediyordu sözlerine: "Sayın Cumhurbaşkanımız meydanlarda defalarca dile getirdi; 'Meclis önüme idamı getirsin, onaylayayım' diye. İyi de, hükümet kendileri değil mi zaten? Daha ne kadar masumun canı yanmalı ki, idareciler yükümlülüklerini yerine getirsinler?"
Suçları hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kadar sabit olan katilleri idam etmek şöyle dursun, onlara verilen cezalar bile oldukça hafiftir. Cinayet, tecavüz ve diğer suçların azalmak yerine her geçen gün daha da çoğalmalarının en önemli nedeni de mevcut cezaların caydırıcı olmayışlarıdır. Hal böyle olunca, bu kez bireyler ceza kesme yoluna gidiyor. Bu arada beşeri rejimlerin uyguladıkları hukukun insanların hak ve onurunu ne ölçüde koruduğu ve koruyacağı da ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorudur.
Evet, ülkemizin haberlerinde cinayet, tecavüz ve Suriye'den gelen muhacirler öne çıkarken, en yakınımızdan başlamak üzere hemen hemen bütün İslam ülkelerinden gelen haberler daha bir üzücü ve ümit kırıcıdır.
Peki, bütün bu olumsuzluklara rağmen biz Müslümanların genel olarak çabası hangi yöndedir? Kendimizden başlayarak etrafımıza ve gittikçe uzağa, en uzağa baktığımızda bu sorunun cevabını da görebiliriz. Sizler nasıl görüyorsunuz, bilmiyorum, ama benim naçizane gördüğüm şudur: Aramızda iyiye, güzele, hakka ve adalete doğru çabalayanlar olmakla birlikte Müslümanların çoğunluğu bölük bölük ve fevç fevç sürüleşmiş ve bunda ısrar ediyor. Tabii, her bölüğün ve her fevcin başında da dilinden Allah'ın adını düşürmeyen, ama Allah'ın adıyla aldatanlar var!
Elbette ki, sürüleşmek de ihtiyaridir, ümmet olmak da…
Bakınız, işte milyonlarca kardeşimizin hac farizalarını eda etmekte oldukları mukaddes topraklara hükmedenlerin kimlerin emir kulları oldukları nasıl bir halde olduğumuzu anlatmaya yetmiyor mu? Bu bayramın biz Müslümanları yeniden ümmet olmak yönünde çaba göstermemize vesile olması duasıyla bayramınızı kutluyorum.