“AKEPE faşizmine karşı… AKEPE ordusuna karşı… ve AKEPE polisine karşı CHP’nin adayı İmamoğlu!”

Evet, başta PKK ve onun siyasi uzantısı HDP’nin yetkilileri olmak üzere bütün “demokrasi havarilerinin” (!) bugünlerdeki ortak çağrıları budur.

Elbette ki herkes siyasi tercihlerinde özgürdür. Buna itirazımız yok. PKK-HDP’nin bu tercihinin bizi ilgilendiren yönü şudur: Kürtlerin gasp edilen haklarının mücadelesini verdiği iddiasında olan PKK-HDP’nin neden CHP’nin kazanması için seferber olduğudur. Yanlış görmüyoruz, PKK-HDP bütün imkânlarını CHP için seferber etmiş durumdadır. Yani bu rejimin kurucu iradesi, Kürtleri inkâr politikalarının mimarı, Kürtlere yönelik asimilasyon ve katliamların faili ve Kürtçe yasağının şiddetle uygulayıcısı olan CHP için seferber olmuştur.

CHP deyip geçmemek gerekir. Çünkü CHP’nin diğer adı rejimin kendisidir. Ve her ne pahasına olursa olsun, yani ne kadar kanlı olursa olsun, toplumu dönüştürmedeki başarısı tartışmasızdır. Bu başarılı dönüştürmenin örneklerinden biri Alevilerdir. Kürtler için ise süreç hala devam ediyor. Rejimin-CHP’nin envaiçeşit zulümlerine maruz kalan atalarına ihanet etmeyen Alevileri ve Kürtleri tenzih ederek birkaç soru ile devam edelim: Sizce Alevilerle Kürtlerin bu dönüşümleri, bu teslimiyetleri ve haksız yere katledilen atalarına olan bu ihanetleri kendi cehaletlerinin mi eseridir yoksa bu rejimin mi bir başarısıdır? Bunun adına cehalet mi denmeli, tarihini bilmezlik mi, uşak ruhluluk mu veya başka bir şey mi?

Toplum olarak şahit olduğumuz gibi, bu CHP binlerce masum insanı Dersim’de öldürmekle ve canlarını kurtarmak için mağaralara sığınanları bile zehirlemekle kalmadı, kurşun, süngü ve zehir artığı Alevilerin çoğunu kendisine bağlamayı da başardı. Bütün bu vahşetlere rağmen Alevilerin ezici çoğunluğu-ki bunlar aynı zamanda CHP’lidir-  hala Dersim’deki atalarının hangi suçtan veya hangi ihanetten dolayı öldürüldüklerini sormuyorlar, soramıyorlar! Bazen aralarında Hüseyin Akgün gibi kimi şahsiyetler (aydın, yazar, siyasi, sanatçı vd.) karınlarından konuşur gibi dillerinin ucuyla dahi olsa sorguladıkları oldu, ama anında Onur Öymen gibi büyükleri tarafından ağızlarının payı veriliyor. Ve onlar da tekrar itaat ve biat vaziyetini alıyorlar. Gerçi bu kavramları başkaları için kullandıklarından kızacaklardır, ama CHP’ye bağımlılıkları bundan da öte ve hatta gassalın elindeki meyyit gibidir. Bu, CHP’nin Alevileri dönüştürmedeki tartışmasız bir başarısıdır.

Kürtlere gelince…

Aslında rejim-CHP dönüştürmeyi önce Kürtlerden başlattı. Ancak izlediği inkâr ve asimilasyon politikalarına, giriştiği katliam, sürgün, idam, yakıp yıkma, zindan, işkence, cinayet ve yasaklara rağmen Kürtleri istediği düzeyde dönüştüremedi. Ta ki PKK çıkıncaya, daha doğru bir ifade ile PKK’yı kullanıma sürünceye kadar…

Böylece rejim Kürtleri kendisi ile PKK arasına alıp bir mengene gibi sıkarak, onları kendisi ile PKK arasında bir tercih yapmaya zorladı. Rejimin zulümlerine karşı PKK’yı tercih etmek aslında yağmurdan kaçıp doluya tutulmak idi Kürtler için. Çünkü PKK’nın önceliği hiçbir zaman Kürtlerin değerlerine saygılı olmak, o değerleri korumak ve rejim tarafından gasp edilmiş olan temel hak ve özgürlükler için mücadele etmek olmadı. Bugün “karşılıklı çıkar” adına emperyalist Amerika’nın hizmetine girmesi de bundandır.

Dikkate değer bir husustur ki, PKK ve diğer sol grupların hepsi CHP’den çıkma ve CHP’den beslenmedir. Türkiye’nin Solu daha sonraları her ne kadar Türk Solu ve Kürt Solu diye ikiye ayrılmış olsa dahi, her zamanki ortak adresleri CHP olagelmiştir. PKK-HDP ile CHP’nin aslında bu iki yapının birbirileriyle olan kesintisiz ilişkilerinde şaşılacak bir durum yoktur. Çünkü laiklik ve dolayısıyla toplumun ezici çoğunluğunun değerleriyle savaşmak her ikisinin de ortak paydasıdır.

PKK-HDP Kürtleri bu yaman çelişkisine ne ölçüde ikna edebilir, göreceğiz. Ama bu vesile ile cevap bekleyen birkaç soruyu daha buraya almakta yarar vardır. Çünkü Kürtler bu soruların cevaplarını doğru vermedikleri sürece, PKK-HDP’nin her gün birkaç Kürt gencini Dahhaklara kurban olarak sunmasının önüne de geçemezler!

Bir: PKK-HDP gerçekten Kürtlerin sorunlarının çözümü için mi mücadele ediyor, yoksa sorunun bir parçası mıdır?

İki: Eğer mesele Kürtlerin sorunlarının çözümü için “TE.CE. Devletinin” partilerinden biri ile uzlaşmak veya işbirliği yapmak ise, bu parti inkâr politikalarının mimarı ve katliamların faili olan ve üstüne üstlük yaptığı bütün zulümlerle bugün bile hala gurur duyan CHP mi, yoksa değil sadece siyasi kariyerini, hayatını dahi bu uğurda tehlikeye atan Erdoğan ve partisi mi olmalıdır?

Üç: Partiler üstü ve adaylar bazında bakıldığında, Sayın Binali Yıldırım mı, yoksa Sayın Ekrem İmamoğlu mu Kürtlerin varlığını içselleştirmiş bir haldedir?

Tabii ki, AKEPE’nin bazı belediyelerinin Kürtçe tabelalarını sökmelerini de mahkûm edeceğiz. Ama aynı zamanda Sayın Binali Yıldırım’ın Kürdistan’ı telaffuz etmesini ve dahi Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin yemin töreninin Dışişleri Bakanı düzeyinde temsil edildiğini de görmezden gelmemeliyiz!

Kısacası resmin bütününe bakmalıyız! Biri eğer, “CEHEPE de AKEPE de TECE Devletinin partileridir. Hepsine de karşıyım” derse, makul karşılanıp saygı duyulabilir. Ama CHP’yi desteklemek, en hafif bir deyimle atalarına ihanettir!