Son zamanlarda deizm adlı akımdan ve bunun çocuklar ve gençler arasında yayılmakta olduğundan söz edilmektedir. Ancak deizmin hayatımızdaki yerini ve etkilerini görmezden geliyoruz. Çünkü bu anlayış sanıldığından da yaygındır. Bunun en önemli nedenlerinden biri de, Müslümanlar olarak inandığımız gibi yaşamayışımızdır.

Deizm; her şeyi yaratan bir gücün-tanrının var olduğuna ve fakat bu gücün-tanrının kitap, peygamber vd. vesilelerle insanın hayatına müdahale etmediğine inanmaktır.

İnsan, irade sahibi olması nedeniyle, bu iradesini istediği şekilde ve istediği yönde kullanma iradesine ve serbestisine de sahiptir. İnancımız ve amellerimiz de bu iradenin eseridir.

İnsan, neye inanırsa inansın ve neyi inkâr ederse etsin, sonuçta kendi yararına olanı yapıyordur. Bunun gerçekten yararlı olup olmadığı, yararlı ise bile, bunun geçici mi yoksa kalıcı mı olduğu da meselenin başka bir boyutu.

İslam`ın –adı ne olursa olsun- diğer din ve ideolojilerden temel farkı, Allah`ın mutlak yaratıcı olduğuna iman etmenin yanında, Allah`ın ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem`den son peygamber Hz. Muhammed`e kadar insanların hayatına müdahil olmasıdır.

Fakat ister ilahi olsunlar, ister beşeri, sonuçta bütün inanç ve ideolojiler edilgendir. Onu etken hale getirenler onlara inananlardır. Dolayısıyla bir inancı olduğu gibi kabul edip yaşamak, o inancı kısmen ve hatta tamamen değiştirip çarpıtmak da insanın kendi elindedir. Her insan –Müslüman, Yahudi, Hristiyan, ateist, deist, Kemalist ve kısaca herkes dünyevi, uhrevi veya hem dünyevi ve hem de uhrevi çıkarlarına göre tavrını koyar ortaya.

Yeryüzünde bir şeye inandığı halde, ona aykırı yaşayan o kadar insan var ki… Hatta şunu bile rahatlıkla söyleyebiliriz: İnsanların çoğunun yaşantıları, inançlarının hilafınadır.

Uzağa gitmeye gerek var mı? Örnekleri kendimizden verelim. Sayıları bir buçuk milyarı geçen Müslümanlar İslam ile ne kadar barışıktır?

Bir ülke, bir belde düşünün ki, oranın halkının %99`u kendisini Yahudi, Hristiyan, Müslüman, Budist vd. olarak tanımlıyor, ama uyguladığı kanunlar iman ettiğini söylediği kutsal kitaptan değildir.

Son iki hafta içinde birkaç ortamda bulundum. Oralarda da bu konu konuşulup tartışılıyordu.

Hatta bir dostumuz şu soruyu sordu; “Evinde deist olmayan var mı?”

Deizm, eğer Allah`ı kendi hayatımıza karıştırmamanın diğer adı ise, buradan hareketle kendimizi gözden geçirelim.

Diyelim ki, dışarıya gücümüz yetmiyor. Bu nedenledir ki, Allah`ın hükümlerini sokaklarımıza, şehirlerimize ve ülkemize yansıtamıyoruz. Peki, evimizde bu hükümlere yer veriyor muyuz? Daha açık soralım: Allah`ın emirlerini ifa etmek ve yasaklarından sakınmak konusunda ne kadar Müslümanız ve ne kadar deistiz?

Aynı soru kendilerini Müslüman olarak tanımlayan cemaatler, gruplar ve partiler için de geçerlidir. Bir cemaat, parti, grup, aydın, din adamı veya aile yahut bir birey düşünün ki, Müslüman olduğunu iddia ediyor, fakat İslam`ın bazı haramlarını işlemekte bir sakınca görmüyor. Örneğin, yalan söylüyor, iftira atıyor, gıybet yapıyor, cana kıyıyor, faiz alıp veriyor ve dindaşları ile arasındaki ilişkileri Müslümanca değil. Bu durumda sormamız gerekiyor; bunca gayri İslami sözü, fiili ve haramı günlük olarak hayatında yaşayanlar mı deisttir, yoksa bu ikiyüzlü ortama başkaldıran ve fıtratı ile barışık olan değerlerin arayışına giren gençler mi deisttir?

Sonuç olarak şunu bilmeliyiz ki, insanlar var oldukça bu tür şeyler de olacaktır. Önemli olan, bizim Müslümanlar olarak inancımızla ne kadar barışık olduğumuzdur. “İnancımızla barışık” deyimini bilinçli olarak kullanıyorum. Çünkü eğer hem Müslüman olduğumuzu iddia ediyor ve hem de içinde yaşadığımız ülkede, şehirde, mahallede ve evde İslam`ın hükümlerine gerektiği gibi yer vermiyorsak, bu, inancımızla barışık olmadığımızın da bir sonucudur.

Bu tartışmalar bizi inancımızla yüzleştirdiği oranda yararlı olacaktır.