E-Devletin soyağacı hizmeti büyük bir ilgi görüyor. İnsanların soylarını öğrenmeye olan ilgisi ve merakı da hayli yüksek olduğundan sistem bile dayanmadı ve çöktü. Gerçi ancak 100-140 yıl geriye gidebiliyoruz, ama hiç yoktan da iyidir. Hani, insanın şöyle diyesi de gelmiyor değil; keşke ilk atamız Âdem`e kadar iz sürebilsek…

Biz de baktık. Ama bir sürprizle karşılaşmadık. Merhum babamın bize anlattıklarından fazlası yoktu. Fazlasını merak edenler bundan sonrasını ilgili arşivlerden araştırabilirler.

Soyağacının özelliği şudur: En sondan en başa gidilir. İlerledikçe soyağacının dal budak saldığını görürsünüz. Ağacın kökü-gövdesi Âdem ile Havva ve dalları da bildiğimiz kabileler, aşiretler, milliyetlerdir. Sadece Müslümanlar değil, Müslüman olmayanların da büyük bir çoğunluğu insanın bir erkek ve bir dişiden (Âdem ile Havva) doğup çoğaldığına inanır.

Bu nedenledir ki, insanca veya insanın fıtratına göre düşünenler milliyetleri, renkleri ve dilleri birer övünç kaynağı veya diğerlerine üstünlük taslama aracı olarak değil de, Yaratıcının mutlak gücünün bir tecellisi ve insanlara bahşettiği bir zenginlik olarak görürler. Bunlar, insanları da ebeveynlerine, milliyet, renk ve dillerine göre değil de inançlarına ve amellerine göre değerlendirirler. Ve soylarının başka kavimlerle karışmış olmasını da insan olmanın doğal bir sonucu olarak görürler. Fakat milliyetlerini bir üstünlük ve tahakküm aracı olarak görenler için durum bambaşkadır. Kendilerini diğerlerinden üstün görmekle kalmazlar, üstüne üstlük zulüm de ederler. Onlar bir de soylarının başka bir soy ile karışmış olmasını düşünmek bile istemezler.

Örneğin, Türkçülük yapan bir Türk`ü düşünün ki, bugüne kadar Ermeni kelimesini küfür yerine kullanmış ve Kürt kelimesini her kullandığında da, önüne veya arkasına “pis” ve “kıro” gibi sıfatları getirmeyi de ihmal etmemiş. Soyağacına bakarken, birkaç göbek sonrası Ermeni veya Kürt çıkmasın mı? Veya ırkçılık yapan bir Ermeni düşünün. Anadolu`nun kadim sakini… Yahut Kürtçülük yapan bir Kürt`ü düşününüz. O güne kadar Türklerden hep işgalci, katliamcı ve faşist diye söz etmiş. Ama ataları ya Türk veya Ermeni…

Türkiye`nin %99`u resmiyette Müslüman olduğuna göre, bir de soyağacına Müslümanca yaklaşalım. Bakalım, yine aynı korku ve endişeleri yaşayacak mıyız?

Hani bazen derler ya, falan kişi kalkıp da bizi bu halde görse, ne der acaba? Biz de diyoruz ki, babamız Âdem şimdi kalksa, seçimini kendisinin yapmadığı milliyetini başkalarına karşı bir üstünlük aracı gibi kullananlara ne der acaba? Belki de biz erken davranır ve şunları sorardık:

-     Senin zamanında milliyetler yoktu, ama konuştuğunuz dil ne idi acaba?

-     Şimdi bin bir çeşit dil var. Allah hangisi ile hesaba çekecek bizi acaba?

-     Ah babacığımız… Sorularımız cehalet mi kokuyor, dediniz? Bir bilsen daha nelerle uğraşıyoruz… Hatta Kabil abimizin bile kardeşi, yani abimiz Habil`e yaptıkları devede kulak misali.

-     Bir bilsen, seçimini yapmadığımız milliyetlerimiz adına birbirimize ne kadar zulmettiğimizi ve bir bilsen bu uğurda ne kadar kan döktüğümüzü?

Siz de şunun farkında değil misiniz; Âdem ile aramızda kaç bin veya milyon yıl geçmiş ve sayımız da binlerden milyarlara ulaşmış olsa da, değişmeyen bir şey var; her birimiz ya birer Habil`iz veya birer Kabil. İster imparatorluklar kurmuş olalım, ister bir köy bile kuramamış olalım. İster Karun kadar zengin olalım, ister açlıktan ölecek kadar fakir olan bir insan… Sonuç değişmiyor; ya Azer`iz veya İbrahim… Ya Musa`yız veya Firavun… Ya Muhammed`iz veya Ebu Cehil.

İşte bu nedenledir ki, milliyetleri, renkleri ve dilleri birer üstünlük olarak değil de, her birini birer zenginlik ve hepsini Allah`ın kudretinin bir tecellisi olarak görüyoruz. Ve bu nedenledir ki, Türk, Kürt, Ermeni veya Rus yahut Alman olmak arasında bir fark görmüyoruz.