İnsan, garip bir savunma mekanizmasına sahip. Düşmanını büyük gördüğünde onu yok sayar ya da onun kendisine yakın olduğuna, düşmanı değil, dostu olduğuna inanmak ister, kendini bile bile aldatarak rahatlamanın yolunu arar.
Şükür ki Trump, Müslümanlarla ABD arasındaki ilişkide bu aldanmaya yer bırakmadı. Trump açık oynuyor; ABD`nin İslam dünyası ile ilgili tutumunu açığa vuruyor. Herkesten de açık oynamasını istiyor.
Trump, bir ara yol tanımıyor: Ya benden yanasın ya da düşmanım. Benden yana isen İslam`ın mukaddesatına karşı yerini almak durumundasın, diyor.
Kimilerinin yine aldanmayı seçerek bunu Trump`ın şahsı ile ilişkilendirmeleri yersizdir.
Graham Fuller, Trump karşıtı eski bir CIA şefidir. Ama Kudüs konusunun gündemde olduğu bir süreçte dün basına yansıyan bir yazısında Türkiye`yi darbe ile korkutmuş; Trump`ın Kudüs kararına duyulan tepkiyi aynen ABD`nin BM`deki temsilcisi Halley gibi ABD`nin kararlarının yanında durmayanları “pişman etme” tehdidinde bulunmuştur.
Zayıf ve güçlü, herkes bu vaziyet içinde safını belli ediyor.
Tarih üzerinden bugüne seslenmek mümkün.
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed bunu yaptı: Fahrettin Paşa`ya saldırarak söz konusu olan Kudüs değil, İslam Peygamberinin Ravzâ-i Mutahharası bile olsa “Biz, ABD`den yanayız” deyiverdi.
Bugünü doğrudan bugün üzerinden de anlatmak mümkün.
Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi`nden mevcut başbakana yakın olduğu söylenen bir televizyon kanalı, doğrudan İsrail ağzını kullanarak haberlerinde Kudüs için, Yahudiler gibi “Orşelim” ifadesini kullanıyor. Tepki almış olacak ki basit bir değişikliğe giderek son iki günde haberlerinde Kudüs ve Orşelim isimlerini yan yana kullanıyor.
BAE emirleri gökdelenler dikince yükseldiklerini zannetmişler oysa düştükleri çukurun farkında değiller. Nitekim dağdaki bir kulübede yaşayan hür adam, gökdelenlerde yaşayan bir köleden hem daha onurlu hem daha mutlu olmuştur. Hürriyeti tatmayanlar, bunu anlamazlar.
Ünlü Yahudi borsacı Soros`un da para aktardığına dair iddialar bulunan IKBY`deki kanal ise İsrail`den yana olursa BAE gibi zengin olmanın hayallerini kuruyor. “Onlar, dün İngilizlerden yana oldular, zengin oldular. Biz, İngilize karşı savaştık, bu hâlde kaldık” mantığıyla hürriyetin yolunu BAE emirlerinin uşaklığında arıyor. Şuur zayıf olunca işleri birbirine karıştırıyor.
Nitekim, o kanal “Orşelim” diyedursun, Süleymaniye ve Halepçe`deki gösteriler, ABD`nin Irak`la ilgili oluşturmak istediği daha parçalı yönetim yapısını getirmek üzeredir. BAE emirine benzeyenin elde edeceği şehir sayısı bir iki olur, öyle koca bir bölgeyi ona teslim etmezler.
Bu hakikati bildikten sonra, meselenin özü de ortaya konmak durumundadır:
İslam âleminde ırkçılık, kimden gelirse gelsin esarete götürür. Irkçılığa ırkçılıkla karşı konmaz. Köle ruhlu BAE emirleri ya da Suudi prensi ırkçılık yapabilir. Ama dertleri ümmetin kurtuluşu olanlar ırkçılık yapamazlar, yaparlarsa ümmetten uzaklaşır, ümmetin düşmanlarına hizmet ederler.
BAE emirlerini harekete geçirenlerin gayesi, tek başına milliyetçi Araba hitap değildir. Türkiye`de de ümmet taraftarlığını zayıflatmaktır. Nitekim o konuştu ve Türkiye`deki ABD-İsrail yanlıları hep beraber meşhur koroyu tuttu: Arab`ın bizi arkadan hançerlediği doğruymuş!
Bununla dünü anlatmıyorlar, bugün birbirimize güvenmeyelim mesajı veriyorlar. Fuller, Türkiye`de hâlâ darbe yanlıları var, derken işte bunları kast ediyor. 20. Yüzyılın başında bir avuç bedevi elde edilerek İstanbul`daki elitin Fransız İhtilalcilere özenmesi ırkçılığına haklılık kazandırılmak istenmiştir. Bugün de yapılan budur.
Bundan ders çıkarmak durumundayız: Geldiğimiz noktada, emperyalizme ancak omuz omuza vererek karşı koyabiliriz. Böyle bir ortamda BAE emirleri basitliğiyle didişirsek BAE emirini Arap, IKBY`li tv`yi Kürt diye kotlarsak emperyalizmin oyununa geliriz, 20. Yüzyılın başında yaşadığımızı bir kez daha yaşarız, biz bir küçülme daha kaldıramayız, topyekûn Batı`ya esir oluruz.