İslam dünyası, yüzyıl boyunca İsrail`in önce kuruluşunu, sonra genişlemesini ve nihayet bölgesel bir güç haline getirme çabalarını uluslar arası güçlere şikâyet etmenin anlamsız olduğunu öğrenmiş olmalıdır.

1920`li yıllarda Milletler Cemiyeti`ne yapılan hangi şikâyet ne işe yaradı? Müslümanlar, İsrail`in o dönemde kuruluş çabalarını, 10 Ocak 1920`de kurulan Milletler Cemiyeti`ne şikâyet ederek sadece zaman kaybettiler, sadece vicdan azaplarını dindirdiler.

Birleşmiş Milletler, 24 Ekim 1945`te kuruldu; o günden bu yana da Müslümanlar, İsrail`in önce kuruluşunu, ardından genişlemesini BM`ye şikâyet ettiler. İsrail, öldürdü, sürgün etti, işkence etti; BM hesabına gelirse kınadı. O kınama öylesine meşhur olmuştu ki çocukluğumuzda büyüklerimiz birinden sitem ettiklerinde sitemlerinin ne kadar hafif olduğunu ifade etmek için “Seni BM kınamasıyla kınıyorum!” diyorlardı. Ama onların dostlarını yarı espriyle kınamaları dahi herhalde BM kınamalarından daha etkiliydi.

ABD`nin “küresel kral” olma sevdasından sonra, ortada BM diye bir şey de kalmadı, şimdi şikâyet kime? İsrail`i ABD`ye… Ne gülünç bir durum! Rusya ve Avrupa mı? Onlar da Yahudilerin Filistin`de bulunmalarının önemine inanmışlardır. Halklar bazında olmasa bile… Yönetimlerin orada durduğunu bilmeyen mi var?

Müslümanlar açısından bu işlevsiz şikâyet dönemi kapanmalı.

Şimdi, İsrail`e karşı bilinçli bir düşmanlık için Filistin`e yerleştirilmiş bir İsrail`in kimin için ne anlama geleceğini sıradan Müslümana ve tüm dünyaya izah zamanıdır.

Müslümanlar, İsrail`e karşı mücadelelerinde neden haklılar? Bu, bütün boyutlarıyla ortaya konmalıdır. Bu konuda dünya genelinde bir şuur oluşturulmalı ve İsrail`e karşı fiili adımlar atılmalıdır.

Bu fiili adımların en büyüğü, Müslümanların birlik içinde hareket etmeleridir. Tarihin hiçbir aşamasında yüzde yüz bir birlikten söz edilemez. Nitekim bugün Yahudiler bile azıcık nüfusları bütünlük içinde değiller. Nüfusu iki milyara yaklaşan İslam dünyasını mutlak bir birlikteliğe çekme çabası, sorunun çözümünü yüzyıllarca ertelemek anlamına gelir.

Birlikten kasıt, makul bir birlikteliktir. İsrail`i sarsmaya ve yerinden etmeye yarayacak bir birliktelik.

İslam dünyasının bunu sağlaması zor değildir. Yeter ki Müslümanlar, İsrail`in çevresindeki yönetimlerin mevcut duruşlarının o ülkelerin halklarının zararına olduğunu kavrayabilsinler ve kavratabilsinler…

Bu konuda hassas dengelerden ve eksik planlamadan dolayı bugüne kadar ciddi hiçbir adım atılmadı.

Suudi yönetimi mi?
Şimdiye kadar hepimiz, bir şekilde Suudi`ye kızdık ama ne yazık ki İslam dünyasında Suudi`nin İsrail politikasını tahlil eden doğru dürüst bir çalışma yapılmadı. Zira Filistin konusu üzerine çalışacak etkili bir enstitümüz yok.

Bizim Suudi ve benzerlerinin İsrail politikası ile ilgili bildiklerimizin çoğu yorumdan ibarettir. Bu konuda bir belge toplama ve bu belgeleri Müslümanların konuştukları farklı dillerde yayımlama gibi bir çalışma yapılmamıştır.

Veya ne yapılırsa Yahudi yerleşimciler, İsrail`in vaatlerine rağmen Filistin`e yerleşmeyecekler? Bununla ilgili kimsenin bir bildiği yok.

İsrail`le mücadele, söz konusu uluslar arası güç bağlantılarından dolayı, tek bir halka veya bir iki ülkeye yıkılmayacak kadar büyük ve uzun soluklu bir mücadeledir. Bu mücadelenin çok daha bilinçle yapılması için mücadele ile ilgili yeterli bilgiye ihtiyaç vardır.

İslam dünyası, İsrail`e karşı bir stratejiden yoksundur. Müslümanlar, İsrail konusunda iş gören bir stratejiye ihtiyaçları vardır. İslam dünyasının İsrail`e karşı mücadeleyi bir stratejiye dönüştürmesi ise ancak bu sahadaki bilgi eksikliğini giderecek kurumların oluşmasıyla mümkündür. Bu doğrultudaki kıpırdama ne yazık ki yeterli değildir.