Seçim vaatleri arasında duyurduğu üzere Kudüs`ü İsrail`in başkenti olarak tanıdığını açıklayan Donald Trump deli midir?

Doğrusu düşmanın delileri ile çatışmak, hiç hoş değil. Delisini düşmanları üzerine salabilme maharetini gösterebilen bir düşmanla baş etmek kolay da değil.

Dolayısıyla Trump`ın deli olduğuna inanmak, Müslümanların endişelerini hafifletmeyecektir. Hakikatte de Trump, deli falan değildir. Amerika`da “Medeniyetler Çatışması” tezini ortaya atan ekibin “ekran yüzü” mahiyetinde hakiki bir “gavur”dur; ABD`nin şu bu yüzü değil, üzerinde tek siyah nokta bulunmayan gerçek yüzüdür. Amerikalılar Trump değildir ama ABD, Trump`tır; Trump da ABD`dir.

ABD, Trump öncesinde “münafıkça” bir “ara bulucu” rolündeydi. “Salata”sındaki Yahudi ağırlığa rağmen Filistin sorununda bile “dünyanın adil kralı” rolünü oynuyor; kendince “dünyanın dört bucağındaki yurttaşları” arasında “uzlaşı” ile sorunları çözüyor; tarafların çatışmasını engelleyecek çözümler öne sürüyordu.

ABD, iç siyasetindeki parçalanmadan dolayı, bu rolünü artık oynayamıyor. İsveç Dışişleri Bakanı`nın Avrupa Birliği adına söylediği “Hangi ABD`yi arayalım?” sözü tarihe düşülmüş bir nottur. ABD yönetimi artık parçalıdır ve taraflar, ABD ideallerine, dolayısıyla ABD`deki Yahudi öze bağlılıklarını ispatlamak için yarış hâlindeler. Bu yarış, ABD`nin sırlarını dışarı vuruyor; ABD`nin bugüne kadar dünya halkları nezdinde “saygınlığını” korumak için gösterdiği hassasiyetleri çiğneyerek ABD`nin “kimi dünya halkları kendisine karşı kine bürünmesin” diye örttüğü yüzünü dışa vuruyor. Mahmut Abbas`ın ifade ettiği gibi ABD “ara bulucu” rolü bırakıp tarafını açıkça beyan ediyor. Bunun İslam dünyası için olumlu tarafının yanında olumsuz tarafları da vardır.

İslam dünyası için olumlu tarafı, ABD`nin yeni siyasetinin İslam dünyasında bugüne kadar ABD ile açıktan ittifak eden kimi yapı ve yöneticilerin ABD`nin o “üst otorite” rolüne vurguda bulunmaları ve taraftarlarını da buna inandırmalarıdır. Artık böyle bir ihtimal ortadan kalkmıştır. Trump`ın Kudüs kararıyla birlikte Türkiye`de FETÖ, Pakistan`da Tahir el-Kadirî yapılanması gibi yapılanmalar halkları nezdinde daha da tükenmişlerdir. İbn Suud idaresi ve fizikî değerlerimize karşı bidatler adına savaşan ideolojisi de tarihin çöplüğüne gitmiştir.  

Meselenin İslam dünyası ile ilgili olumsuz tarafı ise, ABD`deki iç mücadelede ABD idealleri açısından “samimiyet” gösterisinde bulunmak isteyenlerin bu isteklerini İslam dünyasına daha fazla zulmederek gerçekleştirme ihtimalidir. Muhtemelen, ABD`deki Yahudi lobisinin planladığı da İslam dünyasına zulmetme konusunda böyle bir “yarış” ortamı oluşturmaktır.

İslam dünyasının böyle bir felakete karşı direnmesinin yolu, azami kardeşliktir. Bu kardeşlik hangi terimle anlatılırsa anlatılsın, İslam dünyasında taraflar artık;

Birbirlerine hakaret etmekten

Birbirlerini tehdit etmekten

Dış düşmanlara yaranma konusunda yarışmaktan

Birbirlerini dış düşmanlara “tehdit” diye şikayet etmekten vazgeçmeliler.

İslam dünyasında “ortak değerler” konuşulmalı, Kudüs davasını daha önce sadece Arapların davası olarak yansıtan söylemin ardından gelişen, Kudüs davasını bir “taraf”ın davası gibi yansıtan son otuz-kırk yılın “taraf”lı söylemleri rafa kalkmalı, Müslümanlar, ortak paydada buluşmaya çağrılmalıdır.

İslam dünyasının uzun yıllar sömürge altında kalmış coğrafyalarının, Kudüs davası konusunda henüz duyarlı olmadığı unutulmamalı; geliştirilecek söylem, o coğrafyaları da Kudüs davasına katabilmelidir.

Unutmamak gerekir ki Trump`ı Kudüs konusunda Yahudileri açıkça desteklerse politik olarak kârlı çıkacağı umuduna götüren Mısır`ın kaybıdır. Yeni söylem, İhvan-ı Müslimin karşıtlıklarından dolayı Mısır`ın kaybedilmesinde rolü olan veya Mısır`ın kaybına sevinen bütün tarafları Kudüs davasına çekecek genişlikte olmalıdır.

Umut, ABD`nin parçalı olması değil, Müslümanların azami bir kardeşliğe yönelmeleridir.