Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`ın Beyaz Saray`daki karşılanış düzeyi, ABD`nin Türkiye`ye verdiği önemi gösteriyor. Bu görüşmenin Türkiye basınında işgal ettiği yer ise Türkiye`de bazı alışkanlık ve eğilimlerin kolay değişmeyeceğine işaret ediyor.
ABD, Türkiye gibi stratejik konuma sahip bir ülkeyi gözden çıkarmak istemiyor, Türkiye`yi aleyhindeki faaliyetlerine rağmen yanında tutabilmek için yoğun bir çaba harcıyor. “Sınırlandırılmış, büyümesi engellenmiş ama hâlâ ABD`nin yanında” bir Türkiye görüntüsünü korumanın taktiklerini üretiyor.
Türkiye`nin bu görüntüye karşı koymasının koşulu, ABD`ye mahkûm olmadığını göstermesidir. Bunun önünde ABD ile ilgili olmayan bir engel vardır: Türkiye`nin etrafındaki güçler, Türkiye`nin büyümemesi konusunda ABD ile hemfikirdir. Yakın ile uzak arasındaki bu fikir birliği, ustalıklı bir siyasi çizgi izlemeyi gerektiriyor.
Ne var ki Türkiye`de alışkanlıklar kolay değişmiyor: ABD Başkanı Trump`la yapılan görüşme o kadar gündem ediliyor ki… Hani Trump kayıtlara geçen söz konusu karşılamaları yapmazsa Türkiye açısından dünyanın sonu gelmiş gibi bir tablo ortaya konuyor. Resmen akıl tutulmasıdır bu.
ABD`ye giden uzaklardaki bir eyaletin valisi değil, bağımsız bir ülkenin cumhurbaşkanı… Bu görüşmeye bu kadar önem vermek, vakayı ABD`den merhamet dilemeye vardırıyor. Söz konusu merhamet ise onu ABD`den başka bir yerde aramak gerekiyor. Söz konusu olan ikili ilişki ise bu kadar istekli görünmek, karşı tarafa pahasını artırma fırsatı vermekten başka bir fonksiyon icra etmez.
Türkiye`yi ABD ve diğer güçler karşısında güçlü tutacak olan, halkını birlik için mutlu edecek bir iç sistem ve ona uygun bir dış politikadır.
15 Temmuz darbe girişimi, ABD`nin desteğiyle püskürtülmedi, ABD`ye rağmen akamete uğradı. Darbe girişimini akamete uğratan farklı kesimlerin meydanlardaki ittifakı idi.
Darbeden hemen sonra malum olduğu üzere ikinci hamle konuşuldu, kimi yazar çizerler şizofrenik bir tutumla her gece ikinci bir darbe girişimi ihtimali duyurusunda bulundu.
Oysa darbe girişimi ile ilgili ikinci hamle asıl bugünlerde ve hatta o yazarlardan bir kısmı üzerinden icra ediliyor.
Kendilerinden başka neredeyse herkesi FETÖ ile işbirliği içinde ve darbenin gizli ayağı olmakla suçlayan bu öngörüsüzlükleri bin bir tecrübeyle sabit şahsiyetler, siyasi sonuçları olabilecek bir mağdur kitlenin oluşması için el birliğiyle çalışıyor, bu da yetmediği gibi 15 Temmuz`da bir araya gelen kitlelerin buluşma zeminini ortadan kaldıracak rutin ithamlarda bulunuyor ya da ellerinin uzanabildiği yerlerde adaletsizlikler oluşturuyor, var olan adaletsizliklerin devam etmesi için çaba harcıyor.
Sorun, böylelerinin varlığı değil, insanlık tarihi böylelerinin komploları ile örülmüştür; sorun, bunların faaliyetlerinin önemsenmesi, bu faaliyetler içinde olanların kabul görmesidir.
15 Temmuz darbe girişimi, kendisine “cemaat” diyen bir yapı tarafından gerçekleştirilince Türkiye`de İslamî sivil toplum kuruluşları bundan olumsuz etkilendi. Darbenin birinci hamlesi, yıpranmışlığın önünü açtı. Bugün ikinci hamlede ise bütün İslami sivil toplum kuruluşları arasında cemaat, tarikat demeden birbirini itham etme, kötüleme zemini oluşturularak asıl yıpranmışlık inşa ediliyor.
Kimse, bunun birlikte bir yıpranmaya doğru gittiğini, özellikle genç neslin bu tabloya bakarak İslamî hizmetlerin niyeti ve teşkilatlanması konusunda derin bir sorgulamaya giderek azim kırılmasına uğradığını görmek istemiyor. Asıl darbe, genç nesillerin İslam`a duyduğu ilginin azalmasıdır. Varsa ikinci bir hamle, ki vardır o hamle bu birbirini yıpratma sürecidir.
Beyaz Saray, bu tabloyu gördükçe pahasını artırmaya, Türkiye de onun projelerini engellemek için kapısına gitmeye devam edecektir.