ABD`nin yeni politikasının Müslümanları da aşan stratejisi açıktır.
ABD, kendi etrafındaki buluşma dışında hiçbir buluşmayı istemiyor, dünyayı ben ve geriye kalanlar diye ikiye ayırıyor, kendi dışındaki her mihveri, kendisi için tehdit görüyor.
Türkiye, kuruluşundan bu yana İslam dünyası ile arasına geçmişte İngiliz öcülüğündeki güçlerce konan, günümüzde Amerika tarafından korunan sınırları son birkaç yılda aşma yoluna girdi. İslam dünyası ile yeniden buluşma zeminini aradı.
İslam dünyası ile buluşma zeminine girmenin koşulu açıktır: israil ile dost olmamak ve Müslümanların derdiyle dertlenmek.
Türkiye, her iki hususta da dünyanın dikkatini çekecek kadar yol aldı. İçeride Kürt toplumunun sorunlarına, çözerek bütünleşme yönünde mesafe kat etti. Dışarıda da İslam âlemini kucaklayan, söz noktasında da kalsa israil`i dışlayan adımlar attı.
Bu, bulunduğu coğrafyada ait olduğu tarihsel ve kültürel gerçeklik içinde büyümek ve refahı bulmak isteyen bir ülkenin takip edebileceği doğru istikamettir. Bunun ardından gelecek olan içeride ve dışarıda bütünlüktür, selamettir, refahtır.
Bu, “İslam, sorunlarımızın çözümüdür” mutlak doğrusunun anlaşılmasına vesile olmayı sağlayan onurlu bir gidişattır.
Uluslararası güçler, böyle bir gidişatı ne zaman istediler ki bugün istesinler? Onların sömürülerini sürdürmeleri ancak İslam`ı sindirmeleri ile mümkündür.
ABD, bu gidişatı durdurmak için Türkiye`yi Suriye`deki iç savaşın içine çekti. Türkiye, kendisinin başlatmadığı bir savaşın yol açtığı problemlerle yüz yüze kaldı.
Suriye`de başlayan savaşla Türkiye`nin içeride Kürtler hususunda başlatmak istediği süreç darbe alırken ABD, Türkiye`nin uzun sürede Suriye savaşı içinde kalmasından çok yönlü bir beklenti içine girdi.
ABD, bu tür bir savaşın Türkiye`nin ekonomisine zarar vermesini umuyor. Ama bu, meselenin sadece bir tarafını oluşturuyor.
Asıl mesele, İslam dünyasının bütünleşmesini engellemektir. ABD, bölgede uzun sürecek bir savaşın toplumların hafızasında yaralar açarak geleceğin bütünleşmesini engellemesi için uğraşıyor. Bunun yanında Türkiye, atışmaktan ibaret de kalmışsa israil`le bozulan ilişkilerini düzeltmeye zorlanıyor. israil`le iyi ilişkilere sahip bir Türkiye`nin süreç içinde İslam âlemiyle bozuşmaya mahkûm olduğu düşünülüyor.
Son günlerdeki hareketliliğe bakınca ABD sinsiliği biraz daha açığa çıkıyor. Türkiye, 15 Temmuz`un piyonu olan yapıyı alt etmenin öz güveniyle Suriye`de kısmi bir ateşkesin içinde yer aldı. ABD, işin içinde olmayınca bölgede sorunların konuşularak çözülmesinin işaretleri topluma yansıdı. O gün bugündür ABD`yi bir telaştır almış gidiyor.
ABD, bir yandan Rusya ile ilişkilerini düzeltme yoluna giderken öte yandan Türkiye ile Rusya arasında oluşan yakınlaşmayı bitirecek gülücükler yöneltiyor Türkiye`ye. ABD, Türkiye ne dese “Evet!” diyecekmiş gibi duruyor. Hedef açık: Bölgede kendisinin içinde yer almadığı herhangi bir buluşmanın oluşmasını engellemek.
İşin acı yanı: Birileri, bütün bu gerçeklerden habersiz ya da bu gerçekleri göz ardı ederek ABD ile Türkiye`nin ilişkileri düzeliyor diye neredeyse şükür secdesine kapanacak.
Bunun altında, zalime yakın durarak zulümden korunmak gibi sapkın bir düşünce yatıyor.
Zalimin sevgisini kazanarak zulümden korunma selamet değildir, aksine zulmün ortağı olmaktır.
Bu coğrafyada yükselmenin yolu ise zulme ortaklık, değil, doğru bir istikamet üzerinde mazlumun yanında yer almaktır.
Bunun elbette bir bedeli vardır. Ancak bölgesel buluşmaları, strateji edinmenin uzun vadede sağlayacakları bu bedele değiyor.
Uzun vadede ABD`nin zulmüne ortak olanlar değil, ABD`ye titiz bir program dâhilinde muhalefet edenler bu coğrafyada büyük güç olacaktır.