İslam dünyası önce sosyalist, ardından kapitalist dünyanın küresel güç olma hayallerini yıktı. Sovyetler Birliğini Afganistan`da, ABD`yi Irak`ta durdurdu.
Müslümanlar, bunu her tür maddi imkândan yoksun iken sadece iman gücü ve ittihad vesilesiyle başardı.
Küresel güç olma umudunu henüz yitirmeyen Batı, süreç içinde muhasebesini yaptı, durumunu gözden geçirdi, İslam dünyasının kendisini durduran dinamikleri ile daha fazla uğraşma kararı aldı.
Bugün İslam dünyasının Batı`yı durduran dinamikleri uluslararası güçlerin hedefi durumunda. İslam dünyasında yeni bir ateizm dalgası oluşturamayacaklarından ateizm yakın hedefleri değil ama Müslümanların darmadağın olması onların en büyük umududur.
Müslümanlar, mevcut durumda bu umudu besleyen kaynakları, durumları tespit edip onlara müdahale etmek zorundalar.
İslam dünyası yakın bir döneme kadar âlimleri ve gençliğiyle büyük meseleleri konuşuyordu. Müslümanlar nasıl birleşir; İslam, dünyaya nasıl hâkim olur? Sorularına cevap arıyorlardı. Bugün hangi imam kimin soyundan ve kutsaliyet derecesi nedir, mezara kaç metre yaklaşmak bidattir? Gibi soruların cevapları ile uğraşıyorlar.
Bu tür meselelerle iştigal etmek, ihtilaf zihniyetini sürdürmek, tükeniş tüneline girmektir.
Müslümanlar, derhal bu tükenişi getirecek ihtilaf tünelinden çıkmak durumundalar. Bunu besleyenlerden önyargısız uzak durmak durumundalar.
Siyasi güçleri suçlamak basitliktir. Siyasetçiler pratiğe bakarlar, hangisi günlerini kurtaracaksa o çözüme bakarlar. Önlerine kârlı bir yol konduğunda er veya geç ona meylederler.
Ne yazık ki İslam âleminde ihtilafla mücadele edecek, Müslümanları yeniden aslî gündemlerine çevirecek, siyasilerin meyledeceği projeleri üretecek, büyük hedeflere odaklanmış bir ilmî birikim görünmüyor.
Müslümanlarda okuma-yazma oranı bütün dünyanın gerisinde, üniversiteleşme oranı da aynı durumda. Bir Budist dahi Müslümandan daha eğitimli görünüyor.
Eğitim olmadan bugünkü dünya koşullarında şuur mümkün değil. Ama hangi eğitim? Allah adıyla başlayan bir eğitim.
Allah`ın adıyla başlayan bir okuma, insanı Allah`a iman konusunda tevhide, insan konusunda ittihada, vahdete götürür.
Mezhepsel ve etnik ayrımcılığa karşı çıkan her tür şahsiyet bu dönemde fitneyi kışkırtanların hedefi olacaktır.
Âlimler, tek başlarına bunu göze alamıyor. Ama sorun göze almama ile ilgili de değildir.
Henüz bu yeni dönemde ittihadın dili de oluşmadı. Tarafların uçları iyi hesaplanmadan söylenen sözler, ihtilafın taraflarını yumuşatma yerine tepkisine yol açıyor.
Bu, zor bir dönemeçtir. Bu dönemeci aşmaya dönük bir çaba içinde olmak, çok söz söylemekle değil, çok düşünüp uçların nasıl ikna edilebileceği ile ilgili çözümleri üretmek, bunu eğitimle şuura dönüştürmekle mümkündür.
Günün olaylarına odaklanmadan, meseleyi esasından ele almaktan başka çözüm yolu yoktur.
İslam âleminde hâlâ bunu yapacak dirayet vardır.
Biz, istersek başarabiliriz.