1937—38 yıllarında Dersim`de yaşanan acıları önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan seçim sürecinde gündeme taşıdı, son dönemde ise CHP Tunceli Milletvekili Hüseyi Aygün:

Dersim`i konuşmak, Dersim acılarından sorumlu olanları tespit etmek ve o sorumlularla ilgili çelişkili tavırları görmek önemli.

Bu önem sadece vakanın büyüklüğünden gelmiyor. Dersim acıları 1940 öncesine ait. Ordu, Dersim dağlarında “halkı te`dip” ile uğraşırken Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal`di.

Mustafa Kemal`in Cumhurbaşkanlığı dönemiyle ilgili Türkiye`de üç bakış açısı oluştu.

Kemalist bakış açısı, o dönemi “Kutsal bir hatıra” olarak görüyor; o dönemin tartışılmasını o “kutsal hatıra”ya ihanet sayıyor.

Sağ bakış açısı, 1923`ten 1950`ye kadar Türkiye`de yaşanan her olumsuz gelişmeden İsmet İnönü`yü sorumlu tutuyor. Adeta o günlerin iyilikleri Mustafa Kemal`den, kötülükleri İsmet İnönü`dendi, diyor. Mustafa Kemal`in adının hak ihlalleriyle birlikte anılmasını daima “yersiz” ve “zamansız” buluyor.

İslami bakış açısı ise, Türkiye`nin yeniden dizayn edilebilmesi için dönemin bütün yönleri ve bütün aktörleriyle tartışılmasını, o günlerde yaşanan haksızlıkların, acılarını sorumlularının kayrılmadan tespit edilmesini istiyor. Nitekim yakın geçmişte Hasan Hüseyin Ceylan ve Abdurrahman Dilipak bu bakış açısının hakkını veren çalışmalar yaptılar.

Ancak İslami kesimlere dayanarak Meclis`e gidenler, bir anda İslami bakış açısını unutup sağ bakış açısına sarılmak durumunda kalıyor: İnönü, diyor; tekrar İnönü, diyor, sonra yine İnönü, diyor.

Mustafa Kemal üzerinde hem kanuni bir koruma hem uluslararası koruma var. Bu kesim, bu koruyucu düzenle çalışmayı göze alamıyor. Öte yandan Osmanlı`da fermanı padişah verir ama cezasını sadrazam (başbakan) çeker. Padişah, milli bir yaklaşımla sürecin dışına çıkarılır, “masumlaştırılır” Sağ bakış açısı, bilerek veya çaresizlik bahanesiyle o eski milli bakışı Cumhuriyet dönemine taşıyor. Mustafa Kemal, İsmet İnönü ilişkisine uyarlıyor. Mustafa Kemal`in hiçbir şeyden haberi yok, her şeyi İnönü yaptı, diyor.

Gerek Başbakının gerek Hüseyin Aygün`ün cesur girişimi bu yanlış tutumu kırıyor. Ama Başbakan, o girişimiyle İslami kesimleri memnun ederken Hüseyin Aygün CHP`lileri küstürdü.

Ne dedi Hüseyin Aygün? Çok şey söylemedi, sadece M.Kemal`in haberi var, dedi. Bu kadarı bile CHP`lileri kızdırmaya yetti. Vaziyete bakın: M.Kemal, Cumhurbaşkanı, yani başkomutan ama Dersim dağlarında savaşan ordusundan haberi yok… olacak şey mi?

Bakın bu CHP`liler ve onlara yakın olanlar 27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra

ne yazmışlar:

“Büyük Ata`nın ruhu onları (Menderes ve arkadaşlarını) yere serdi. (Hürriyet Gazetesi)”

Ya 12 Mart 1971 Muhtırasından sonra… “Anıtkabir`den çıkan Atatürk Adalet Partisi iktidarına sert bir tokat attı.” (Hürriyet Gazetesi)

Sonra hatırlayın, aynı CHP`liler 28 Şubat Şubat`ta Erbakan Hoca`yı 2007 Cumhurbaşkanlığı sürecinde Ak Parti`yi Anıtkabir`e gidip M.Kemal`e şikayet etmediler mi?

Bu nasıl bir hal? M.Kemal, ölümünden 22 yıl sonra Menderes`i yere seriyor, 33 yıl sonra Demirel`e tokat atıyor; 60-70 yıl sonra CHP`lilerin koltuklarından oluş figanlarını duyuyor ama Çankaya`da Cumhurbaşkanı iken, konuşurken, yerken, içerken zorla alınıp Anadolu köylerine evlatlık verilen çocukların ağlamasından haberdar olmuyor.

Bu CHP, hala iktidar adayı olarak durabiliyor ya… Bunu anlamak gerçekten zor. Üstelik, Alevilerin geniş desteğiyle…

Dersim`de ne oldu? Nedir Dersim`in ardındaki gerçek?

Devlet işlerini, devletle toplum arasında mutlak bir sözleşme olan ilahi hükümlerden soyutlayan bir yönetim, ulus adına hakimiyeti kayıtsız şartsız kendisinde gördü. Bu ulus yapısına katılmayı reddeden Dersim halkını hiçbir kayda bağlı kalmadan te`dip etme yoluna gitti. Uluslar arası sistem de ilahi hükümlerden uzaklaşmasına ödül olarak onun bu güç kullanarak uluslaştırma sürecine destek Verdi. (Dersim`de kullanılan tankların çoğu Türkiye`ye hibe edilen Rus malıydı)

Alevi, hem acısına ağlıyor hem kendisine acı çektireni kutsuyor, piri gibi görüyor; hem ilahi hükümlerden yoksun kalmanın problemini yaşıyor. Hem ilahi hükümlere (Şeriata) karşı set oluyor, hem toplar patlatanlara kızıyor hem topları veren Sovyet Rusya`nın sosyalizminin Türkiye`deki en önemli ayağı oluyor.

Batılın hak, hakkın batıl diye kitlelere inandırılması bu çağın en büyük faciasıdır ve Dersim halkı bu faciayı bütün boyutlarıyla yaşıyor. Bunda kuşkusuz yüzyıldır Alevileri ihmal eden, onlara hakkı anlatmayan bizlerin de payı vardır.

Son dönemde kimi köşe adam ve kadınları, dindar kişiliklerine rağmen 1940 öncesinin gerçeğiyle yaşamaya alışalım diyerek  Alevilerin tutumuna benzer bir tutumu yaygınlaştırma yoluna gidiyorlardı. Başbakanın başlattığı ve bugün devam eden bu tartışmaların bu gaflete engel olması, tartışmanın en hayırlı neticesi olacaktır.