Anayasa değişikliğinin öncülüğünü Ak Parti yapıyor. Ancak Ak Parti tek başına iktidar olsa da Anayasayı tek başına değiştirebilecek yeterliliğe sahip değil. Bunun için “uzlaşı” yoluna gidiliyor.
Ama hepsi bu kadar değil; Değişimi teknik anlamda Cemil Çiçek organize ediyor. Cemil Çiçek`in Adalet Bakanı olarak veya başka görevlerle ağırlığını koyduğu yasalara bakın. O yasaların hepsinde “halkın devlete karşı korunması” amaçlandı; oysa satır aralarına devleti halka karşı koruyan, halkın devlet üzerindeki etkisini kısıtlayan 367 krizinde olduğu gibi konjonktüre göre yorumlanabilecek ayrıntılar yerleştirildi.
Bu değişim sürecinde de Cemil Çiçek`in bu “devlet adamı” rolünden taviz vermesini beklemek gerçekçi değil.
Öte yandan bir süre önce Mardin Milletvekili Muammer Güler, bir televizyon kanalında değişimle ilgili açıklama yapıyordu.
Güler, valilik günlerinden kalma, emredici bir sesle “Herkes, görüş beyan edebilir; ama ilk dört maddeyle sorunu olanlar görüş beyan edemezler” diyerek “koyu kırmızı” bir çizgi çiziyordu.
Güler, Ak Parti Mardin Milletvekili olsa da, eski iktidarlar döneminde bürokraside bulunmuş, yeni iktidara da memur olmanın bir gereği olarak uyum sağlamış, “klasik bürokrasi”nin meclis`teki önemli temsilcilerindendir. Onun kırmızı çizgisi, bir cephenin kırmızı çizgisi anlamına geleceği için önemli.
CHP oy tabanı olarak Alevi ağırlıklı olsa da laik oluşunu milliyetçiliğinin önüne koymuş, ulusalcı devlet bürokrasinin temsilcisi... MHP de Anadolu`daki bir orta kesime dayansa da milliyetçiliğini laikliğinin önüne koymuş, otoriter devlet bürokrasisini temsil ediyor. CHP, Cumhuriyeti kuran Batıcı – Türkçü cephenin Batıcı; MHP, Türkçü kanadını temsil ediyor. Laikçilik anlamına gelen Batıcılık noktasında BDP de onlarla aynı çizgide.
Ne var ilk dört maddede? Sistemin biçimi, devletin başkenti, bayrağı.
Başkent İstanbul olsun, Kayseri`ye taşınsın ya da bayrağın rengi gök mavi olsun diyen yok.
Sorun 2. maddedeki “Atatürk milliyetçiliği” ve “laiklik” vurgusuyla ilgili. Bugüne kadar yasaları geçip de bir anayasa değişikliğini gündeme getiren bütün istekler burada kümeleniyor. Çünkü başörtüsünden tutun da anadil sorununa kadar bütün ana sorunların başlangıç noktası burası.
Başbakan Erdoğan, Arnavut Müslümanlarla Türk Müslümanlar arasında yıpratıcı bir milliyetçilik probleminin yaşandığı Kosova`dan dönerken uçakta Kürt sorunuyla ilgili kendisine yöneltilen bir soruya karşılık “Benim dinim şunu emrediyor: “Ayırım yapamazsın” diyor. Neye bakacaksın? Ehliyete bakacaksın. Hadiste Peygamberimiz, başı üzüm tanesi gibi olan zenci bile olsa, ona saygı duyacaksın, diyor. Ehliyet liyakat meselesi bu. açıklamasında bulunmuş.
Bu sözler, uygulamada referans kaynağı olarak dini kabul etme açısından milliyetçiliği reddetmesi bakımından da 2. maddeyle çelişiyor, Muammer Güler`in koyu kırmızı çizgisini ihlal ediyor.
Anayasa tartışmaları, Başbakanın temsil ettiği “halkın devlete karşı korunması-devletin halkın değerlerine yaklaştırılması” anlayışıyla “Devletin halka karşı karakterinin korunması” anlayışını temsil eden ve kendi partisinden de bir grubun içinde bulunduğu bürokratik statükocu cephe arasında geçecek.
Her iki taraf da anayasaya kendi rengini vermek için çaba gösterecek.
Neticede ya anayasa hiç değişmeyecek ya da değişse bile kaynağını yasalarda bulan mutsuzlukları, huzursuzlukları, sona erdirmeyecek. Kaynağını anayasada bulan tartışmalar devam edecek.
En iyi olasılıkla yeni anayasa, halkın daha az mutsuz daha az huzursuz olduğu bir dönem başlatacak.
Öyle görünüyor ki Meclis`teki değişim cephesi, bu amaca ulaşırsa kendisini devrim yapmış kadar mutlu hissedecek, halkın da bu mutluluğu hissetmesi için gayret gösterecek. Halka “Mutsuz isen de geçmişten daha az mutsuz olduğun için sevinmelisin” denecek.