Nasıl bir İslam dünyası mı tasarlanıyor? İşte Pakistan örneği:

Tahir-ul Kadrî, sufi bir akademisyen, asla sokağa dökülemeyecek bir kitleyi temsil ediyor. Minhac-ul Kuran diye bir enstitü kurmuş. Minhac Üniversitesi diye bir de üniversite… Pakistan gibi yoksul bir ülkede dört yüz otuz yedi kitap yayınlamış.

Kitaplarından biri “Terörizm Üzerine Fetva” adını taşıyor. Şeyh-ul İslam unvanını da kullanan Kadrî, “Terörizm, terörizmdir.

Şiddet de şiddet. Onun İslam`da yeri yoktur ve onun için hiçbir gerekçeden söz edilemez” diyor. Ama israil terörü üzerine tek söz söylemiyor. Medine Vesikası`na dikkat çekiyor. Birlikte yaşamın önemi üzerinde duruyor. Ancak bu birlikte yaşam, farklı Müslüman kesimlerin birlikte yaşamasından öte, İslamî kesimlerin İslam karşıtlarına boyun eğerek onlarla birlikte yaşamayı öğrenmesini anlatıyor.

Batı`nın büyük gazete ve dergilerine sık sık demeç veren Kadrî, demokrasi kültüründen, Pakistan`da kadınların konumunun iyileştirilmesinden söz ediyor; kendi hareketini bir tür entelektüel cihad olarak görüyor; konumunu şiddete bulaşan gruplara karşı dünya ve insanlık için mücadele olarak açıklıyor.

Daha önce bir parti kurduğu hâlde Pakistan halkından destek alamayan Kadrî, birkaç yıldır ikamet ettiği Kanada`dan bir süre önce döndü ve Pakistan Halk Hareketi adı altında topladığı taraftarlarını “Ya devrim ya devrim!” marşları ile sokağa döktü.

Şu an Pakistan`da, daha önce de başbakanlık yapan Newaz Şerif hükümeti var. Pakistan`ı Amerikan etkisinden kurtarıp Çin, Türkiye gibi ülkelerle bağımsız ilişkiler kurmayı hedefleyen Newaz Şerif, Üstad Mevdudi`nin kurucusu olduğu Pakistan Cemaat-i İslamî hareketi tarafından da destekleniyor.

Siyasi çizgi olarak, Türkiye üzerinden anlatılacaksa, Ak Parti ile eski Anavatan Partisi arasında bir yerde duran Şerif`ten önce Butto ailesinin Halk Partisi iktidardaydı. Pakistan, o iktidarda siyasi bir tükeniş yaşıyordu, politikacılar aldıkları rüşvet miktarınca lakaplandırılıyor, “Bay Yüzde On” gibi adlar alabiliyordu. Onlara ses çıkarmayan Kadrî, bugün “Pakistan`da parlamento yok, yağmacılar, hırsızlar ve haydutlar var” diyor.

Ve İmran Han… Bir kriket oyuncusu… Batı kültürü ile özdeşleşmiş bir oyunun uluslararası şampiyonu… Sokağa en kolay dökülebilecek bir kitleyi temsil ediyor. Hayatına gösterilerle anlam kazandırmak isteyen, geleceğe dair hiçbir kaygısı olmayan, bir kısmı Batı üniversitelerinde okuyacak kadar zengin, eğlenceden eğlenceye koşan, sokak gösterilerini de bir tür eğlence olarak gören şımarık bir kitle…

İmran Han, Pakistan İnsaf Hareketi diye bir parti kurdu. Yoksul Pakistan`da milyon dolarlar dökerek siyasi kazanımlar elde etti ama umduğunu bulamadı. Şimdi Tahir-ul Kadrî`nin en büyük müttefiki…

Kolej, üniversite sahibi bir mollanın bürokraside önemli konumlar elde etmiş “muhafazakâr” adamları ile bir kriket oyuncusunun liderliğindeki hippi kitle, bir araya geliyor ve Amerika`ya biraz uzak durmak isteyen siyasi hareketlere “Yeni Pakistan`ı siz değil, biz kuracağız” diyor.

Onların kuracağı bir Pakistan, acaba nasıl bir Pakistan olacak? Böyle bir Pakistan`ın model olacağı bir İslam dünyası acaba nasıl bir İslam dünyası olacak?

Pakistan`ın büyük bir problemi var: Seksenli yıllardan bu yana Pakistan üzerinde Üstad Mevdudi`nin mutedil hareketi Cemaat-i İslamî gibi hareketleri pasif bırakacak bir sosyal mühendislik programı yürütülüyor. Medreseleri çoğaltarak Pakistan`ı ihya etme ve Pakistan`ı doğusundan gelecek mezhebi etkilere kapatma adına oluşturulan bir yapı; dengeli dış politikaya, ekonomik kalkınmaya muhtaç Pakistan`ın elini ayağını bağlıyor. O yapının şu veya bu fıkhi uygulama niye yok gerekçesiyle yol açtığı şiddet, Pakistan`ı Amerikan operasyonlarına daha çok açmaktan başka bir işe yaramıyor. Kadının alabildiğine önde olduğu Pakistan`da onların “caizdir” diyerek içinde bulundukları uygulamalar hem Kuzey Pakistan`la Güney Pakistan arasında bir uçuruma yol açıyor hem sözde insan hakları kuruluşlarını, gerçekte uluslararası operasyonel güçleri Pakistan`a çekiyor.

Ama bunlara karşı çözüm Tahir-ul Kadrî ile İmran Han`ın aktör olduğu bir Pakistan mıdır?

Öyle görünüyor ki İslamî yapılar halkın önemli bir kesimine karşılık gelecek, halkın çoğuna umut verecek bir yol izlemezse Pakistan`da oluşturulan bu tür yapılar karşısında “Size Molla+Hippi+Eski Soldan oluşan bir ulusal sağ gerek” denecek.

İslam dünyası böyle bir ulusal sağa uygun tasarlanacak, daha doğrusu böyle bir ulusal sağa uygun “karıştırılacaktır”.