İslam dünyasının genelinde, yönetimlerin İslamî şuura sahip olanların eline geçmemesi en azından ilk aşamada yeterli bulunurken Kürtler için farklı bir proje belirlenmiş görünüyor.

Kürtler, halk olarak İslam dünyasındaki İslamileşme sürecinin dışında tutulmaya çalışılıyor.

Ne yazık ki bu proje sadece uluslararası güçlerin değil, Kürtlerin etrafındaki ülkelerin tamamının istisnasız desteğini alıyor.

Suriye, yıllarca Kürtlere yönelik solculaşma projesi yürüttü. Kürtler içindeki en küçük İslamî kıpırdamaya yönelik en ağır tedbiri aldı. Suriye krizi baş gösterdiğinde de “Esad ittifakı” bütün Kürt gruplara karşı İslam`a en uzak olan PYD`yi kendisi için müttefik edindi. Hafız Esad`ın müttefiki PYD`nin şu anda Rojava Kürtleri arasında yürüttüğü eğitim çalışmaları en ılımlı muhafazakâr Kürdün dahi kabulünü zorluyor, hatta Kürdistan Demokrat Partisi mensupları örneğinde olduğu gibi PYD`ye karşı nefret ve isyana yol açıyor.

Mesut Barzanî ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi, herkesçe bilindiği üzere muhafazakâr-demokrat bir geçmişten geliyor ve milliyetçidir. Ancak yönetim, özellikle son dönemde milliyetçi yönünü “Kürt dindarlığı” denebilecek bir İslamîleşmeyle dolduruyor. Muhtemelen bu kimliğin kendisini çevreden farklı tutacağını ve bu farklılık üzerine güçlendireceğini düşünüyor.

Barzanî, Başbakan ve yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan`la çok yönlü bir bağ kurmuş. Barzanî`nin yeni kimlik arayışı Başbakan Erdoğan`ın kimlik arayışıyla da örtüşüyor.

Ama Barzanî`nin bu girişimi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dışında dünyadan pek de destek bulmuyor. Amerika, baştan beri bu projeye ters bakıyor. Bu anlaşılabilir ama çevredeki Müslüman ülkeler de İslamileşme projesine en uzak duran Celal Talabanî`nin YNK`sini ve Bölgesel Yönetimdeki Öcalan uzantılarını destekliyor.

Yakında Bölgesel Yönetim`de, Kürt ulusal solunun ağırlıkta olduğu bir yönetim değişikliği talebi öne çıkarsa hiç de şaşırtıcı olmaz.

Bölgesele Yönetim`e yönelik son saldırıların da bununla ilgili olduğu tahmin edilebilir. Amerika, Bölgesel Yönetim`in savaş uçağı edinmesine izin vermiyor, ona ağır silah satmıyor; saldırıya uğradığında ise “Ben seni savunurum” diyor. Bu, birinin elini ayağını bağlayıp sonra onu savunmaya kalkışmak gibidir. Niye bağlıyorsun ve sonra niye savunuyorsun? Bir yönetime verilecek en tabii hak kendisini savunma hakkıdır. Amerika, Bölgesel Yönetim`e savunma hakkını tanımıyor, o hakkı kendisi elinde tutuyor.

Belli ki Amerika, petrol satışını da kısıtladığı Bölgesel Yönetimi kendi güdümünde tutmak istiyor. Amerika`nın bu sözde sahip çıkma girişiminin yakında yönetime müdahaleye dönüşmesi uzak bir ihtimal değildir.

Amerika isteseydi en azından Suudi ve diğer Körfez Ülkeleri üzerinde etkinliğini kullanır, saldırı içinde olan örgütün Kürt Bölgesel Yönetimi`ni hedef almasını engelleyebilirdi. Bu saldırıların tam da bağımsızlık talebi ve petrol ihracı kararı sürecinde gelmiş olması, çok anlamlıdır. (En az bunun kadar anlamlı olanı da saldırıların Gazze katliamı sürecinde gelmiş olması ve Gazze`nin acılarını Gazze`yle en çok ilgili olan Türkiye`ye adeta unutturmasıdır. Burada garip bir cephe var.

Obama`nın tehditleri, hava operasyonu emri çok mu anlamlı? O zaman İngiltere hükümetinin 1946 öncesinde Filistin`deki siyonist örgütlere yönelik tehdit ve saldırılarına bir bakılsın... Amerikan operasyonu imha amaçlı mıdır, yoksa sınırları içinde kalması şartıyla örgütü meşrulaştırma amaçlı mıdır? Karışık tablo biraz olsun netleşebilir.)

Açıkçası bu cephe Barzanî`nin yeni kimlik arayışından memnun değil ve bunu engelleme peşinde...

Bir de Türkiye`ye bakalım. Hepsi bir olmasın kaygısı ile midir, açık değil ama Barzanî`yi yürüttüğü dindarlaşma projesiyle birlikte destekleyen Hükümet, her nedense Türkiye içinde Kürtlere yönelik ulusal solu destekleme projesini sürdürüyor.

Bunun en açık örneği, Cumhurbaşkanlığı seçimiydi. Amerika-Avrupa Birliği ile birlikte çalışan CNN-FOX gibi televizyonlar kadar Hükümete yakın basın da Selahattin Demirtaş`ı öne çıkardı. CHP`ye asla oy vermeyecek bir Kürt kitle, özellikle batıdaki illerde Hükümete yakın basının etkisinde kalarak “Bu adam da oy verilir biridir” deyip Kürtlerin CHP`sinin adayına oy verdi. Demirtaş`a giden oyların en az yüzde ikisi kesinlikle Erdoğan`ın hanesinden gitti.

Hükümetin seçim işlerini yürüten danışmanlar, onca anket çalışmasına rağmen bunu görmüyorlar mıydı? Mümkün değil. Öyle görünüyor ki projenin içinde bizzat kendileri de vardı. Bunu ya Başbakanın gözünden kaçırdılar ya da bir yolunu bulup “Çözüm iradesi tek taraflı olursa etkisiz kalabilir, diğer tarafın da güçlenmesinin önünü açmak zorundayız” diyerek Başbakanı ikna ettiler. Ne yazık ki o danışmanlar için Kürt dindarlığı, Türkiye`de şu an için çözüm tarafı ulusal solu sınırlandıracaksa sakıncalıdır.

Kürtler için dindarlık sakıncalı!

Resmin büyüğü biraz da budur.