Irak`ta 30 Nisan`da yapılan Meclis seçimlerinin sonuçları açıklandı. Irak`ın genelinde beklendiği üzere Başbakan Nuri El Maliki`nin Kanun Devleti cephesi öne çıktı. Sünni Araplar, genellikle sürecin dışında kalmış; hem seçim ortamı onlar açısından elverişli değil hem de Körfez krallıklarından beslenen yapılar, Sünni Arapların seçim sürecinde daha aktif olmasını engelliyor.
Körfez krallıkları, sadece kendi ülkelerinde değil, İslam dünyasının hiçbir noktasında seçim istemiyor. İslam dünyasının neresinde yapılırsa yapılsın seçim talebinin kendi ülkelerine taşınmasından endişe duyuyorlar. Seçim varsa kral yoktur. Bunun farkında olan krallıklar, bunu “Kral varken seçim olmaz” gerçeğine dönüştürüyor.
Kürdistan bölgesine gelince, 30 Nisan seçimlerinde orada Mesut Barzani`nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) birinci oldu. Bunu anlamak mümkün: Barzani ailesinin bilinen bir ağırlığı vardır. Barzaniler, büyük bir aşirete mensuplar; bununla birlikte geleneksel kesimlerin yanında solcu olmayan milliyetçi kesimlerin de desteğini adeta sabit olarak alıyorlar. Devlet de ellerinde iken, Barzani ailesinin seçimin birincisi olma durumunun değişmesini beklemek gerçekçi değil.
Kürdistan seçimlerinin değerlendirilmeye açık asıl yönü İslamî partilerin, Celal Talabani`nin Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ve ondan ayrılan Goran`dan daha az oy almalarıdır.
Celal Talabani ve KYB`nin gücü herhalde tek başına Talabani`nin dedesinin Kerkük`teki Kadiri tekkesinin gücü ile açıklanamaz. Talabani ve KYB, yarım yüzyılı aşkındır doğrudan Kürtlerin değerlerine karşı mücadele veriyor, Kürt gençlerini solculaştırmak için fikri bir mücadele ile yetinmiyorlar, geçmişte kendi bölgelerinde İslamî kesimlere karşı çirkin bir savaş verdiler, bütün ulusal sol yapılanmalar gibi nice alimin canına kıydılar, İslamî kesimlerle baş edemediklerinde Amerika ile işbirliği yapıp katliama ortak oldular.
Goran ise daha birkaç yıl önce KYB`den kopmuş bir parti. Ama çıkardığı milletvekili sayısı İslami partilerin toplam milletvekili sayısının çok önünde.
Irak Kürdistanı`nda öne çıkan iki İslamî parti var: Muhammed Bahaddin`in liderliğindeki Yekgirtu İslamî Kürdistan (Kürdistan İslamî Birlik Partisi) ve Ali Bapir`in liderliğindeki Komala İslami Kürdistan (Kürdistan İslam Cemaati).
Bu partiler siyasette yeni midirler? Hayır… Yekgirtu`nun, İhvan-ı Müslimin geleneğinden gelen neredeyse yarım yüzyıllık bir siyaset geçmişi vardır, uzun yıllardır da Irak Kürdistanı ve Irak geneli için seçimlere giriyor. Komala İslamî de ondan ayrılma bir yapı olarak iyi bir seçim tecrübesine sahip.
Daha önce diğer partilerle kendileri aralarında bir şiddet süreci mi yaşanmış? KYB ile kısmen “Evet!” Ama KDP ile sorunlar yaşanmışsa da silahlı bir çatışma yaşanmış değil.
Öyleyse nasıl olur da böyle bir sonuç alınır?
Irak Kürdistan`ında yönetimi elinde bulunduran KDP ve KYB`nin seçimlerin sonucunu her tür etkileme imkânının olduğu bir gerçek. Dünyadaki bütün iktidar partileri gibi ellerindeki devlet imkânlarını kendi iktidarlarını sürdürmek için kullanmalarını engelleyecek hiçbir yapı yok.
KYB`nin etkin olduğu bölgelerde ve özellikle seçimin galibi olduğu Kerkük`te seçim hürriyetine aykırı uygulamalar içinde olduğu söyleniyor. 2005 seçimleri öncesinde ise Yekgirtu`nun seçim büroları sayıları 3000 ile 5000 arasında değişen KDP`li protestocu tarafından yağmalandı, tahrip edildi, olaylarda partinin dört mensubu da can verdi. Bugün KDP ile ilişkileri oldukça iyi de olsa KDP`nin etkin olduğu yerlerde engeller çıkarmaması düşünülemez.
Bunlar hep “mikro” diye ifade edilen küçük sebeplerdir. “Makro” diye ifade edilen asıl sebep ise Kürt toplumunun siyasi tercihinin dışarıya endekslenmiş olmasıdır.
Uzun yıllardır kimi mollalar da dahil halk üzerinde etkili kişiler Kürtlere “Dünyanın desteğini almazsak kimse hakkımızı vermez.” telkininde bulunuyor; dünyanın İslam`a karşı savaşta olduğunu, İslamî taleplerle öne çıkmanın Kürtlerin hak talebine zarar vereceğini anlatıyor.
Ne yazık ki halk onların bu propagandasından etkileniyor. İslamî partileri desteklemeyi sadece günlük çıkarı için değil, büyük hedefler için de en azından riskli görüyor.
Geçmişte “kapalı toplum” konumunda olan Kürtler artık “dış etkiye açık toplum” konumundalar. Dünya medyası, Goran`a ayırdığı haberlerin dörtte birini İslamî partilerden birine ayırıp onu umut olarak öne çıkarsaydı o İslamî parti, Goran`ın iki katı kadar oy alabilirdi, belki daha da fazlasını alırdı.