İslam dünyasında bugüne kadar diktatörler hür seçimleri engelliyor; Batı, bu engellemeyle ilgili bütün sorumluluğu diktatörlere yüklüyor; kendisi halkların nezdinde demokrasinin ve insan haklarının savunucusu olarak öne çıkıyordu. 

Bugün eski diktatörler yok. Ama Mısır`da görüldüğü üzere seçim hürriyeti yine engelleniyor. Üstelik Batı, seçim hürriyetini engellemeye karşı dün gösterdiği sözlü tepkiyi de bugün vermiyor. Geçmişte İslam dünyası ile ilgili hazırlanan her raporda serbest seçim çağrısı yapılırken bugün o çağrıların esamesi okunmuyor, aksine seçim hürriyetini engelleme girişimleri, “Her şey sandık değildir, sandığı abartmayın” felsefesine oturtuluyor. Neden?

“Batı`nın en büyük değeri nedir?” sorusuna alınacak ilk cevap herhalde “Demokrasi ve seçim hürriyeti”dir. Ama öte yandan Batı, seçim hürriyetini engelleyenleri seçim hürriyetinden yana olanlara tercih ediyor. İslam dünyasında seçim hürriyetini engelleyenleri “kurtuluş hareketleri” diye kutsarken seçim hürriyetinden yana olanları ya görmezlikten geliyor ya da onların aleyhinde bulunuyor. Buradaki çelişki nereden kaynaklanıyor?

Son partisi BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) olan yapı, ilk kez 20 Ekim 1991`de Halkın Emek Partisi (HEP) olarak Erdal İnönü`nün yönetimindeki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) çatısı altında seçime girdi. SHP, adı üzerinde bir sosyal demokrat partiydi, Batı`da ciddi bir kabul görüyordu. HEP de ondan solda da olsa Batı`nın himayesindeydi.

Batı, Türkiye seçimlerini daima gözetledi. Ama bu gözetime rağmen o gün HEP mensupları, ev ev dolaşıp halkı tehdit ettiler, SHP`ye oy vermezseniz sizi öldüreceğiz, dediler. Yetmedi, sandıkların kurulduğu binaların kapısında durup içeri giren ve tercihinden şüphelendikleri her seçmeni ölümle tehdit ederek kendilerine oy vermeye zorladılar.

Bunu sadece Diyarbakır, Mardin, Siirt`te değil, İstanbul, İzmir, Kocaeli gibi illerde de Kürt seçmenlere yönelik yaptılar. SHP`ye haksız oy kazandırdılar. Erdal İnönü`nün yönetimindeki SHP`yi Türkiye`de iktidar ortağı yaptılar. Kimse “Ne yapıyorsunuz?” diye sormadı. SHP`nin kazandığı milletvekilliklerinin de ve onunla elde ettiği iktidarın da meşruiyetini sorgulamadı.

Seçimden sonra kurulan DYP-SHP hükümeti Türkiye tarihi boyunca en ağır insan hakları ihlalleri yaptı. Batı, bugün Mısır`da Sisi`ye ses çıkarmadığı gibi o gün de bu Sisiliğe sessiz kaldı.

O günden bugüne BDP`nin bağlı olduğu sosyalist yapı, katıldığı her seçimi bu tür bir Sisilikle kazandı. Önümüzdeki seçimi de aynı yolla kazanma hayalinde. Parti yönetimi aday belirlerken halkın iradesini yok saydı. Cumhuriyetin ilk yıllarından Manisalı Yakup Kadri Karaosmanoğlu`nun haritadaki yerini bilmediği Mardin`e milletvekili atanması gibi bu yapı da uygun bayanları belirleyip atama yoluyla il ve ilçelere atamış. Halk, onları tanımıyor, onlar halkı tanımıyor. Ama bu Sisi zihniyeti için halk, sadece bir cahiller topluluğudur ve yalnız zordan anlar. BDP, bugün seçime katılma adı altında o zorlama oyununu oynuyor, 1991`de seçimi nasıl kazanmışsa öyle kazanmaya çalışıyor.

BDP`nin bir şubesi olduğu sosyalist grup, dün ağaların halkın seçim hakkını gasp etmesinden şikâyet edip taban kazandı, bugün kendisi sosyalist ağalık yapıyor.

Türkiye`deki insan hakları kuruluşları, demokrat yapılar bunu görüyor, bu iletişim çağında Batı da bunu izliyor. Ama ne Türkiye`den ses çıkıyor ne Batı`dan. Türkiye`deki bu çevreler Mısır`da Sisi`den yana oldukları gibi Diyarbakır`da da BDP`den yanalar. Bu, neyle açıklanabilir?

Gerçekçi olmak gerekir: Batı, bütün değerlere “çıkar” penceresinden bakıyor. Bu bizim açımızdan büyük bir ayıp olabilir. Batı için “en akıllıca tutum”, dolayısıyla alınması gereken tutumdur. Bu tutumda hiçbir şekilde değerler, çıkarın önüne geçmez.

Batı, dün İslam dünyasında,

 1. İslamî kesimlerin seçim kazanma derdinde ve seçimleri kazanabilecek güçte olmadığını görüyordu.

 2. Diktatörlerin engellemeleri, hem İslamî kesimleri sınırlıyor hem de Batı`ya insan haklarına sahip çıkma rolü oynama imkânı veriyordu.

Bugün durum değişti:

1. İslamî kesimler seçim kazanmak istiyor ve seçim kazanabilecek güçteler.

2. Diktatörlükler pek çok ülkede aradan çekilmiş; Batı, doğrudan müdahele etmek zorunda kalmıştır. Doğrudan müdahele içinde olanın insan haklarına sahip çıkma rolünü oynama lüksü de kalmamıştır.

Batı, Mısır`da Sisi`den ne bekliyorsa Diyarbakır`da BDP`den onu bekliyor. Sisi`ye ne rol biçmişse BDP`ye o rolü biçiyor.

Buna rağmen sadece çelişkisini yüzüne vurma adına bile olsa BDP`nin seçim hürriyetini engelleme çabalarını, Sisilik oyununu dünyaya duyurmakta yarar var. Bari kimse “Biz duymadık” deme durumunda olmaz.