Gazze’de çevrili bir alanda, çocuklar değil, insanlığın kendisi katlediliyor. Her gün Telaviv’den yollanan katiller, Gazze semalarına gelip diledikleri çocukları öldürüp geri dönüyorlar.
Bu, bir savaş değil, soykırım da değil. Bu, siyonizmin ulaştığı şımarıklıkta bir tür av keyfi gibidir. Geçmişin şımarık kralları, nasıl ki vakitlerini “kolay” av törenlerinde geçiriyorlarsa bizzat siyonistlerin yayın organlarına bakılırsa siyonistler de canları sıkıldıkça Gazze’ye uğrayıp birkaç çocuk öldürüp geri dönüyorlar.
Anlatılanlar, efsane değil, hepimizin kaçtığı hakikat. siyonistler, Marks’ın vaat ettiği ilkel kominal topluma dönmüşler, yarın öbür gün “kanlı çörek” vakaları yaşamamıza az kaldı.
Gazze’de bu vahşet yaşanırken etraftaki şehirler, sefa içinde eğleniyorlar ve bizler, Trump’ın vicdana gelmesini bekliyoruz. Sarhoş köle, belki efendiyi durdurur, diye umut ediyoruz.
Bu tablo, İslam alemi üzerinde nasıl bir etki bırakır? Tarihe bakılırsa bu hâl karşısında bugünün hiçbir önderi, gelecekte “büyük önder” diye anılmaz. Bu vaka, bütün Müslümanların onurunu zedeledi. Umudumuz, onun gelecek nesillerin zihninde derin bir kin bırakmasıdır. Bir gün mutlaka intikama yönelecek bir kin…
Netanyahu, bunu düşünmediğine göre ya durmadan içiyor olmalı ya da etrafındaki hahamlar, onu bütün Müslümanları öldürebileceğine inandırmış olmalılar.
İslam dünyasında hiçbir zaman dışarının döktüğü kan, iç savaşlarda dökülen kan gibi görülmedi. Müslümanların kanını dökmek ve sonra onların içinde bir yabancı olarak yaşamaya devam etmek… Buna Bin Zayed, Bin Selman, Sisi razı olabilir ama onların torunlarından biri bir gün, illa intikama yönelir.
Galiba bunu siyonistlere anlatacak bir Yahudi de kalmadı. Herhâlde tamamı katliam sarhoşluğunda…
Ve Gazze’de yaşananları seyreden bir dünya… Dünya, Gazze yüzünden toplu bir felakete uğrayabilir.
Dünya, Gazze’ye sessiz kalmaya devam ederse Gazze için dünyanın alacağı ceza bir dünya savaşıdır. Bu, bir temenni değil. İstenen de değil. Ama büyük ihtimalle olacak olandır.
Hiroşima ve Halepçe gibi anlık vahşetlerle Gazze gibi zamana yayılan vahşetler karıştırılmamalı. Vahşetin süresi ile unutulması ve etkisi arasında bir orantı var gibidir. Katliama uğrayanların çaresizliği ve katliamı yapanların gücü ile katliamın insan vicdanında oluşturduğu etki arasında da bir orantı söz konusudur.
Sıradan bir vahşinin katliam yapmasıyla dünyaya hükmeden bir vahşinin katliam yapması aynı şeyler değildir, aynı etkiyi de oluşturmaz.
Gazze’ye sessiz kalan Avrupa ya kendini yenileyecek ya da tarih sahnesinden çekilecektir. Gazze’ye sessiz kalan Rusya ve Çin, ya bir dünya savaşı ile yüz yüze kalacak ya da dünya hakimiyeti iddiasını kaybedecektir.
Bunların büyük sözler olduğunun farkındayım. Lâkin bunlar öylesine hisler değildir. Vakaları izleyen aklı başında her gözlemcinin görüp de söylemekten çekindiği hakikatlerdir.
Müslümanlar, Kudüs davasının sentezlenmesi, onun şu veya bu emellere alet edilmesi gibi bir cürüm işlediler. Bu cürmün de neticesinden korkmak gerekir. Bu kadar mukaddes bir davayı, böylesine dünyevileştirmek cezasız kalır mı?
Bir de Müslümanların Gazze meselesini yaşlı kadınların yas törenlerindeki hâlleriyle anmaları da ayrı bir sorun. Çaresiz halkın o hâl üzere olması kabul edilebilir. Ama şu veya bu alimler buluşması adı altında toplananların aynı şeyleri söyleyip söyleyip dağılmaları, insanı kahrediyor.
Bu buluşmalar, dünyayı etkileyen bir söylem oluşturmuyorsa, dünyayı uyandıracak bir kurum oluşturmuyorsa, bu buluşmaların bir sonrakisi bir öncekine bir şey katmıyorsa… Bunlar sadece bir törensel buluşmadır. Maun Sûresi’ndeki törensellik kınanmasına hiç de uzak olmayan bir törensellik…