Hakikatin gücü vardır. Lâkin hakikatin onu ifade eden güçlü bir tarafı olursa… Hakikatin güçlü tarafı, hakikatin hakkını verecek kadar hakikati yerinde, zamanında, bir düzen içinde, ihlasla ve cesaretle anlatandır.
Hakikat; gücünü, özünün doğruluğu kadar, tarafının ihlas ve cesaretinden de alır.
Hakikatin tarafı, düzenden, planlamadan, ihlas ve cesaretten yoksun olunca hakikat zayıf düşer.
Hakikatin muhalifi hilaf-ı hakikattir yani “yalan”dır.
“Yalan” bizim dünyamıza öyle yabancı ki ifadenin kendisinde bile bir kabalık buluruz. Oysa “yalan” geçmişin dünyasının bir gerçekliği olduğu gibi, günümüz dünyasının da bir gerçeğidir.
Bir farkla… Geçmişin dünyasında Moğol propagandası bir yana bırakılırsa “yalan” insani bir zafiyetti ve tarafların zaman zaman başvurduğu, mertlikle bağdaşmayan tiksinilen bir şeydi.
Bugünün dünyasında ise “yalan” hâkim gücün, beldeki hançer gibi, pek sevdiği ve üzerinden hiç indirmediği bir silahtır.
Modern çağın ticareti reklama, modern çağın siyaseti de “yalan”a dayanır. Üstelik, kusursuz işleyen bir makine ustalığındaki “tasarlanmış yalan”a.
Ne yazık ki klasik Müslüman dünya, modern sistemin neredeyse her yanını tanıdı ama onun “yalan” uydurma kabiliyetini hiç tanıyamadı. O yanı tanıyan şuur ehli de “yalan”ın etkisine inanmadı. Oysa babamız Hz. Âdem ve annemiz Hz. Havva’yı, Allah’ın selamları üzerlerine olsun, cennetten atan, şeytanın “yalan”ıydı.
Modern çağın tasarımcısı Yahudi, bu kıssayı biliyor. Dersini doğrudan şeytandan almış. Elindeki bütün imkânları kullanarak “yalan” uyduruyor ve “yalan”ı Haşhaşi’nin hançeri gibi, itibara karşı kullanıyor. Toplumun insanları aldatmaktan keyif alan tipleri de onların ücretsiz çalışanları gibi, onlara hizmet ediyor.
“Haklı olan biziz, öyleyse toplum, bizden yana olacak!”, “Hizmet yapan biziz, toplum bizi destekleyecek!” yargıları tarihin gerisinde kaldı. Zira o toplum çoktan öldü!
Müslümanlar, bugün ulaştıkları imkânlarla “yalan”la mücadele etmekte aciz değiller. Yeter ki Sünnetullah’a Sünnet-i Resûl üzere tabi olmayı öğrensinler.
Türkiye’deki “sistematik propaganda” dediğimiz aslında sistematik “yalan”ın HÜDA PAR’a yönelmesi, bu kez doğrudan HÜDA PAR’la ilgili değildir. Bunun siyonizmle doğrudan ilgisi vardır. Ama bir de iktidar yarışı ve Türkiye seçimlerinin yüzde elli bir bandına takılıp kalması …
Siyonizmin desteğindeki Neo-Laik Cephe, belediye seçimlerinde Kürt seçmenin önemini gördü. Bu desteği artırmasının yolu, HDP/DEM/PKK cephesini yanında tutmak ve o yapıyı mümkün olduğu kadar büyütmektir.
Neo-Laik Cephe, HÜDA PAR, aldığı oy ne olursa olsun, aradan çekilmeden HDP/DEM/PKK’nin, Kürt seçmenden daha fazla oy devşiremeyeceğini biliyor. Bunun için stratejik bir tutumla, elindeki her imkânla HÜDA PAR’ı yıpratma yoluna gidiyor.
Sadece HÜDA PAR değil, şu anda Cumhur İttifakı’nı destekleyen bütün yapılar korkunç bir “yalan” yağmuru ve sistematik propaganda ile yüz yüze, toplum nezdinde yıpratılıyorlar.
Bu, Neo-Laik Cephe’nin ittifak içinde yürüttüğü sistematik bir yıpratma operasyonudur ve bunun bir şehri sistematik olarak bombalamaktan farkı yoktur. Bombalanan şehir tahrip olur ve yerleşimcileri göç eder. Yıpratılan bir siyaset cephesi de tahrip olur ve destekçilerini yitirir.
Cumhur İttifakı, bu cephenin gösterdiği çabanın yarısını gösterirse bu yıpratma operasyonu çöküp gideceği gibi, karşı cephe de tamamen çöker. Ama ittifak, siyaseti oluruna bırakmış görünüyor. “Yalan”ın önü alınmazsa onu yerinden edebileceğini son altı yılda yaşadıkları bile ona inandıramıyor.