Yüz yıl önce İslam dünyasının önde gelen sorunlarından biri yoksulluktu. Bugün hâlâ İslam dünyasının kayda değer bir bölümü, yoksulluk sorunu ile yüz yüzedir.
İslam dünyasının özellikle kontrol altına alınamayan bölgelerinin zenginleşmesini engellemeye yönelik Yahudi uygarlığının stratejik bir mücadelesi var. Bu mücadele etkili oluyor.
Lâkin İslam dünyasının bugün yoksullukta yüz yıl önceki durumda olduğu da söylenemez. Bugün İslam dünyasının yoksullukla birlikte zenginleşmeyi ve zengince yaşamayı bilmeme sorunları da var.
Bir Müslüman, mevcut dünya düzeni içinde nasıl zenginleşir? Fıkıhçılarımız da dahil bunu net olarak bilmiyoruz. Daha doğrusu bu alanda, bildiğim kadarıyla bugüne kadar okunmaya değer bir çalışma yapılmamıştır.
İkinci husus da şu: Bir Müslüman mevcut dünya düzeninde zenginleştiğinde nasıl davranmalı? Evlatlarını zenginliğe nasıl alıştırmalı? Bu hususta da sadra şifa bir çalışma söz konusu değil. Hâlbuki her iki hususta da nassın hükümlerinin yanında Müslümanların tarihsel bir tecrübesi de var.
Akademimiz, bize ait olmayınca daha doğrusu oryantalizmin şubesi gibi çalışınca bu alanda ne fıkhi, ahlaki ve pedagojik çalışmalar yapılıyor ne de meselenin tarihsel tecrübe yanı araştırılıp önümüze konuyor.
Bugün milyonlarca Müslüman İslam dünyasının yoksul ve sorunlu bölgelerinden dünyanın zengin coğrafyalarına göç etmiş. Orada İslam inancı etrafında bir toplumsal yapı oluşturmuşlardır. O Müslümanların bulundukları ülkelerde siyaset üzerinde etkili olmaları, örneğin Filistin konusunda Müslümanların lehine kararlar aldırmaları, ancak iktisadi güce ulaşmaları ile mümkündür.
Oysa özellikle (1) Belli koşullarda oluşmuş kısıtlayıcı fıkhi görüşler (2) Müslümanların dünyanın en zengini olduğu günlerde zenginlikle ilgili anlatılan tedbir menkıbelerine dayalı eğitim; Müslümanların siyaset üzerinde etkili olmalarını sağlayacak bir iktisadi güce ulaşmalarını engelliyor.
Söz konusu ülkelere hükmeden Yahudi lobileri de Müslümanlar arasında bu iki yanı da teşvik ediyor ve bu teşvik, kimi Müslümanların siyasete uzak durma eğilimi ile birlikte Müslümanları pek çok büyük devlette etkisiz bir topluluk olarak tutuyor.
Zenginleşme, Müslümanlar açısından temel ve stratejik bir meseledir. Bu stratejik meselenin teferruat içinde boğulması, Müslümanların geleceği açısından tehdittir.
Zenginleşmede takva, Ümmeti mevcut esaret durumundan kurtaracak yolları açmaktır. Ümmetin yolunu tıkayan görüşler, takvadan sayılmak bir yana Ümmete ihanet olarak değerlendirilecek kadar sorunludur.
Söz konusu sorun, sadece göçmen Müslümanlarla sınırlı değildir. Hakikatte son elli yılda dünyanın dört bir yanında Müslümanların zenginleşmesi,
(1) Stratejik bir zekadan yoksun olanlarca ifade edilmiş fıkhî görüşler
(2) Menkıbelere dayalı bir İslâmî eğitim
(3) İslam’ın dünya görüşüne aykırı bir ölüm ve kıyamet anlayışı
(4) Kur’an ve Sünnet’e aykırı, daha çok imparatorluklar çağında yayılmış bir kader/nasip/rızık anlayışı yüzünden gecikiyor.
En geç çeyrek asır önce ele alınması gereken bu meselenin bugün neredeyse olduğu gibi devam etmesi kabul edilemez. Bu esas mesele, böyle devam ettikçe Müslümanların sorunlarıyla baş etmesi de mümkün değildir.
Bugün sorunumuzun bir yanı bu ise ikinci yanı, zenginleşen Müslümanların nasıl bir yaşam sürecekleri ve çocuklarını nasıl eğitecekleridir.
Müslümanlar, bu konuda henüz ilk günden bir tecrübeye sahip oldukları hâlde, (1) Geçmişten kalma Şark kültürü (2) Günümüzde edinilen modernist/sosyalist bohemcilik arasında sıkışıp kalmış durumdalar.
Asr-ı Saadet’te ve Selef-i Salihin devrinde tembellik kınanmış, çalışmak teşvik edilmiştir. İslam fıkhı da zekât müessesesi ve şirketleşmenin, birlikte iş yapmanın esaslarını ortaya koymasıyla zenginliğin yolunu açmaktadır. Bizde aynı zamanda bir zühd hareketi olan tarikatlar dahi çalışmayı teşvik etmişlerdir. Şah-ı Nakşibend’in, Allah kendisinden razı olsun, boş kalanın kalbi boş işlerle uğraşır gerekçesiyle müritlerini çalıştırdığı sufilerce anlatılmaktadır. Şeyh Halid ez-Zülcenaheyn el-Bağdadî el-Kürdi Hazretleri de açık bir dille, rızıkları için çalışmayan, tembel kişilerin tekkelere alınmamasını emretmektedir.
Müslümanlarda esas olan; mücahidler, ilimle uğraşanlar ve Müslümanların hizmetlerini görenler dışında herkesin rızkı için çalışmasıdır.
Buna karşı günümüzde Şark kültürü ve genel kültür anlayışı içinde Müslümanın rızkı için çalışması adeta kınanmakta, tembellik tevekkülle ilişkilendirilmektedir. Özellikle bazı Afrikalı cemaatlerin bu yöndeki uygulamaları abartılı bir dille aktarılırken Müslümanlar, çalışmaktan soğutulmaktadır.
Diğer yandan İslâmî hareket, sosyal adalet anlayışıyla sosyalistlerin alanını daralttı, yoksullar için bir umut kaynağı oldu. Buna karşı Sosyalizm’e epey yaklaşan Müslüman düşünürler de oldu. İşte onların İslam’dan çok Sosyalizm’den beslenen fikirleri Müslüman gençlik arasında özellikle yayıldı. Müslüman gençliğin zihninde sermaye düşmanlığı beslendi, bohemcilik teşvik edildi.
Neticede, iman ile paranın bir araya gelmeyeceği yönünde İslam’ın hem ahkamına hem tarihsel yaşanmışlığına tamamen zıt fikirler rağbet gördü. Bu sorumsuz ve dışarıdan beslenme modernist fikirler, Müslümanlar arasında sade yaşamayı yaymadı. Aksine Müslüman gençliğin, sermaye ile ilişkisini bozarak önce bohemleşmesine ve aynen Sosyalistlerde olduğu gibi, bir yaştan sonra ise malperestleşmesine yol açtı.
Müslümanlar daha önce Moğol istilası sonrası imparatorlukların resmî ideolojisine dönüşen Şark kültürü tarafından yoksul bırakılmışlardı. Bu fikirlerle birlikte resmen kültür ve modernizm kıskacına alındılar. Bu, İslâmî mücadelenin son dönemde yaşadığı en durdurucu sorunlardan biridir. Müslümanlar, kendilerini bu kıskaçtan kurtarmadıkları sürece yol alamazlar.
Bu kıskacın özellikle yıkıcı olmasına yol açan diğer bir etken ise bir Müslümanın zenginleşmesi durumunda ne yapacağını bilememesidir.
Bu mahiyette,
Bugün İslam aleminde milyonlarca zengin Müslüman var. Ama bu zengin Müslümanların ortak hatta bireysel bir zenginlik stratejisi yok. Bu sermaye, nasıl daha da büyütülür ve zenginlik; nasıl, İslam dünyasının hem iç sorunlarından hem istiladan kurtulması için seferber edilir? Bu yönde neredeyse tek eser yok. Bugün biz, siyasi sahada etkisiz bir İslam İş Birliği Teşkilatı’ndan söz ediyoruz. Bu teşkilat, İslam Kalkınma Bankası gibi kurumlar da ihdas etti. Ama teşkilatın siyasi alanda çalışmasına izin verilmediği gibi iktisadi alanda da iş yapması engelleniyor.
Müslümanlar, henüz ilk yüzyılda siyasetin olumsuz gidişatına karşı sivil bir İslâmî yaşam kurmuşlardır. Dolayısıyla siyasetin işlemediği, aksadığı her alanda sivil inisiyatif devreye girmiş ve etkili olmuştur. Oysa bugün İslam aleminde, Müslümanların daha çok zenginleşmesini sağlayacak ve zenginleşmelerini sorunlarının çözümü yönünde değerlendirecek bir Müslüman iş insanları cemiyeti yoktur. Böyle bir sivil inisiyatif oluşturulmamıştır.
Diğer yandan bir Müslüman, bireysel manada zengin olduğunda nasıl yaşar, günlük infak dışında stratejik infak denebilecek hizmetleri geçmişte olduğu gibi nasıl organize eder? Bu yönde de hiçbir kılavuzluk hizmeti yok. Bu yüzden Müslüman iş insanlarının hibeleri heba olmaktadır. Bugün tarih, sosyoloji, eğitim bilimleri, psikoloji araştırmaları gibi çok kıymetli alan için bile sponsor bulmak neredeyse imkânsız. Halbuki bu ve benzeri alanlardaki araştırmalar, Müslüman iş insanları için bir ARGE değerindedir ve yatırıma değerdir.
Meselenin hayati bir boyutu ise Müslümanların malla ilişkilerini çocuklarına öğretecek eğitim malzemelerinin bulunmamasıdır.
Bir Müslüman iş insanı ya da zenginleşen bir Müslüman, çocuklarına zengin bir Müslüman olarak yaşamayı nasıl öğretecek? Tek çalışma yok. Müslüman iş insanları bu konuda hiçbir danışmanlık hizmeti almadıklarından ve böyle bir danışmanlık hizmetini bilmediklerinden miraslarının kendileri gibi düşünmeyen, kendileri gibi inanmayan ve yaşamayan mirasyedi evlatlar elinde heba olması gibi bir riskle yüz yüzeler.
Zenginlik, farklı ve önemli bir sosyal konumdur. Müslüman bir zengin, evlatlarını bu bilinçle yetiştirmek, onlara malla ilişkiyi çok yönlü öğretmek durumundadır.
Bu konuda yazılacak isabetli bir iki eser, binlerce gencimizin heba olmasından kurtulmasına vesile olacaktır.